6 Haziran 2013 Perşembe

Patronun Çocukları

Talepler neden ve nasıllarıyla değerlendirilmelidirler.
Ben sürekli neden diye soran biriyim ki şefimle bu konuda ciddi tartışmalara da girmişliğim vardır. İnanın herseferinde de haklı çıktım.. İstenilen bir şeyin istenilme sebebinin ne olduğunu bilirsem, isteğe uygun bir şekilde yerine getirebilirim.. Keşke herkes hep neden diye sorabilse..

Yaptığımız aqua park hikayesi de buna dönüyor.. Alanın iki ana yapısı teknik hacimler-çarşı arası kalan yeşil alana bir aqua park istenmiş. Patron Dubai de gördüğü bir aqua parkın çocuklar için olan kısmını çok beğenmiş, ondan buraya da yapılmasını istemiş. 

EAA grubu için aqua parkçıyla görüşülen ilk proje olması bir yana, suya çok yakın olmaktan kaynaklı çok derine inememe problemi ile birlikte bu maceraya hep birlikte çıktık. 

Kazılar yapıldı, oyun üniteleri ayarlandı, betonu döküldü, sistemleri tamandı, yalıtımı yapıldı, wc tasarımları tamamlanıyor derken patron bir saha gezisi esnasında bu havuz çok küçük 12 yaşındaki çocuklar buraya nasıl girecek dedi..

Herkeste bir panik bir telaş.. toplamda 35 cmlik derinliği olan bir havuz yapılmış, wcler dahi 3-5 yaş çocuklarına göre tasarlanmış, patron çıkmış 12 yaştan bahsediyor.. E 11 yaşındaki çocuk çocuk değil mi diye sordu, kimse vericek cevap bulamadı..

Panikle havuzcu arandı, aqua parkçı arandı, 12 yaşa uygun tasarım istendi.. nasıl değiştirebileceklerini düzenleyebileceklerini konuşup tartışmaya başladılar.

Bu sırada patronun bu ısrarını anlayamayan ben, ama bunun böyle olacağı belli değil miydi diye sordum. Aldığım cevap ne olsa beğenirsiniz; Patronun 9 ila 11 yaşlarında çocukları var... 

İşte o zaman taşlarına yerine oturdu. Adam sonuçta bu parkı kendi çocuklarını da düşünerek yaptırmış ancak sonucun kendi çocuklarının giremeyeceği birşeye dönüşmesine böyle tepki vermesi de doğal.. Baştan soran olsaymış:) 

Aqua park ile ilgili bir kaç noktayı da belirtmek istiyorum.. Mimarların isteği üzerine-travertene uyumlu olsundiye- dümdüz keyifsiz cansız bir renk yapılmış kuleler.. Malzeme sahaya geldiğinde hepimiz bu ne biçim bi iş dedik durduk.. E herkesin olduğu gibi patronun da tepkisi bu oldu ki, boyattırdı bütün kuleleri.. Çok mu güzel oldu hayır bence.. Ama daha iyi olduğu kesin:)

Bir de ilk baştan beridir kuleler falan pek anlamlı görünmüyordu bize; daha sonradan öğrendik, MM in kempinski sarayına bir hayranlığı varmış, ona benzetilmeye çalışıldığı için böyle bir tasarım olmuşmuş.. Bunu da sarayın kapısını Çekek sahası giriş kapısı olarak istediklerinde öğrendik :)

Peki fotograflara bakıp bu da nesi dediğiniz bir kısmı varsa o da kobradır! parçalar ilk geldiğinde bu ne diye nerdeyse her parçayı sorduk paketlerinde; kaydırak, merdiven, yunus, kurbağa gibi beklediğimiz tepkiler alırken ; dev bir parçaya Kobra dediler.. Ne kobrası yaa dedik, çocuklar için kobra ne alaka diye.. Antalyada yapmışlar çok begenilmiş.. Neyse biz beğenmedik e neyse ki MM de beğenmedi de twity ile değiştirme kararı aldılar:))

Parkın tasarımının yapıldığı ilk günden beri işletmenin burada sıkıntı yaratacağını dile getirdim. Tasarım çocuğunu havuza götürmemiş kişiler tarafından yapıldığı çok belli. Aslında onlar da biliyorlardı da isteklere göre direk şekillenen bir projede fikir yürütmek zor oluyor.. Neyse bence bu parkın en büyük eksiği annelerin bu parkta düşünülmemiş olması.. Anneler nerde oturur? Çocuklar sadece havuza mı girip çıkar? Hiç mi yorulmaz , hiç mi acıkmaz? Ben bu soruları sorup durdum, kimse de cevaplamadı.. Bu sorular onlara bu sorunlar olarak döner işletme esnasında artık.. Ama ilginç bir nokta oldu. İşletmede güvenlik daha dogrusu kontrol amaçlı peyzaj kullanıldı. Çit ile çevirmek yerine seperatör bitkiler kullanıldı. bitkileri havuzun dibinden geçen yola sıfır diktiler. MM ona tepki verdi; ilginç bir yaklaşım olsa da Peyzajcıya kurduğu cümleyi aynen aktarıyorum: 'Senin çocuğun olmadığı için bilmezsin; havuzdaki çocuğun akan sümüğünü silecek olan dadının burda oturcak yere ihtiyacı var, ondan bu yeşilleri biraz geri çek!' bu cümleden ne anlıyorsunuz? Ben bu adamın eşlerinin bakıcılarına çok güvendiklerini anlarım ; havuz başına bakıcıyla bırakan pek anne yoktur da..
Ayrıca bütün bunlar kenara, bir 4 yaş ile kendim tecrübe ettim bugün Aqua parkı ve bir çocuğun gözlerinden baktım.. Öncelikle heyecan yaratan kova dan korktu, henüz açılan bir işletme olmadığı için e bütün anahtarlar da bizde olduğu için gittik kovayı kapattık ufaklık korkmadan girsin diye:) Girdi , eglendi de ama pek kaymadı.. sadece bize kaydığı seferi anlattı.. 
'ben önce çok korkmuştum kaymaktan, sonra baba sen geldin beni kucağına aldın beraber kaydık, sonra ben çok eğlendim..' :))
4 yaş ağzından havuz ve deniz eğlenceleri babayla olunca güzel itiraflarıydı:)) Dünyaya 4 yaşın gözünden bakmak da bir başka;)

Tarzancılık Oynamak ya da Merdivenler

Sahada bayan olmak yeterince ilgi çekici,
hele bir de turuncu saçlı olunca gözden kaçmak mümkün değil,
bir de merakla beklenen mimar hanım oluncaaaa bütün gözler sahaya çıktığımda üzerimde.

Bunun iyi kötü komik türlü türlü yanı var.. Ben kötü taraflarını dengelemeye çalışıp iyi yanlarının keyfini sürüp komik yanlarıyla eğleniyorum!

Eğlencelerimden en bombası merdiven hikayem!

Eğim betonlarının hazırlık aşamasında mimari ekipten gelen proje tarafımızca alınan kararla değiştirildi.
Bizim aldığımız kararları taşeron anlamadı derken çok gel gitli bir süreç oldu ve sahada uygulamanın doğru yapılıp yapılmayacağı, ondan da önce sahaya sürülen projenin son proje olup olmadığı konusunda endişelerim vardı.

Çekek sahasına gittiğimde yukarıda birileri çalışıyor mu diye baktım ve evet birileri çalışıyordu o zaman seslendim ve sordum nerden çıkılıyor oraya diye; 
-iskeleden çıktık biz, dediler
-e merdiven yok mu, dedim
- yok, dediler.

Bir iskeleye baktııımm bir de yukarıya, yakınlarda merdivenden eser yok, e çıkıp bakmasam benim içimde kalacak, bi tarttım gözümde, e çok da zor bi yer değil ben de başladım tırmanmaya..

Duvarcılar ufak çapta bir panik yaptılar nolucak düşücek mi çıkacak mı diye, neyse baya bi maymunluk yaparak çıktım işimi hallettim ama kedi gibi kaldım mı yukarıda!
üzerimde uzun mont altımda tayt! neyse taşeron şefleri ustalar falan biraz dalga modunda ' Burcu Hanıımmm ' diye takıldılar bana. Bir merdiven bulup getirdiler hemen, yardım ettiler bana indim sorunsuzca. Ama herkesin dilinde olmuş oldum:)
Bunun bir de iyi yanı olmuş oldu, çıkabileceğimi düşündüklerinden, her seferinde merdiven ister misiniz diye sormaya başladılar bana ve olabildiğince merdiven olmaya başladı çevrede.. Her çıkılması gereken noktaya birer merdiven yaptırıldı ve böylece bu yaşadığım tatlı bir anı olarak kalmış oldu bana.

Bu süreçten sonra merdivenler daha çok ilgimi çekmeye başladı.. o kadar çok çeşit merdiven vardı ki, borudan, kutu profilden yapılanı, ahşap tutamaçlı ya da düz olanı..

Her çeşidin ilk seferinde bir acaba ile panik duygusu arasında, güvenlik endişesiyle çıktım ancak zamanla ben de uyum sağladım:) Bunu kendimde görüyor olmak bir yana, özellikle EAA ekibi geldiğinde, onları sahada gezdirirken (şantiyeci olmayan gezginler) daha da bi farkettim:) Onların korkak adımları benim gülümsemelerim oldu, tıpkı ilk günlerde bana gülümsedikleri gibi :))

20 günden sonra 120 güne kadar..

100 gün aradan sonra merhabalar:)

İlk 20 gün planladığım gibi çok güzel günlük yazarken , bir anda yazamaz hale geldim..
Yoğunluk ilk 20 gün kandırıcıymış, sonrasında gördüm asıl..
Zihinsel ve bedensel yorgunluk nedir nasıldır, gördüm öğrendim..

Dizi bile izleyemez oldum (beni yakından tanıyanlar durumun vahamiyetini anlayabilirler böylece:) )..
Çalıştım ve uyudum olabildiğince..


Arada sosyal olduk mu olduk tabi ama ciddi kayda değer bişey yoktu aslına bakarsanız..
Bir iki denize girdim, bi kaç akşam dışarı çıktık o kadar..
Neler öğrendiğimi soracak olursanız; ben aslında çok şey biliyormuşum !
Tecrübe etmek ayrı tabi,onun kıymeti bir başka..

Bundan sonra şu bir kaç rahat günümde aklımda kalanlardan birer derleme yapmayı amaçlıyorum, bi kaç tane de daha önce hazırladığım yazılar vardı onları paylaşacağım sizlerle..

Şantiyedeki yoğunluk bambaşka bir yoğunluk oluyormuş.
Çok çalıştım çok yoruldum derdim zamanında..
O yorgunluk yorgunluk değilmiş, o çalışma iş değilmiş..
Haftanın 7 günü 24 saati iş oldu hayatım, sabah iş arkadaşlarıyla başlayan bir kahvaltı ve akşam iş arkadaşlarıyla paylaşılan bir sitede uykuya yatmak..
Ne performansta çalışabildiğimi gördüm bu süreçte..
Kendimden beklenmeyecek bir performans sergiledim bence.
Ben kendimden memnun oldum, yaptığım işten de.

Yönetimsel sıkıntılar olmadı değil, bunlar bizi etkilemedi değil elbette ama, onların da benden memnun olduklarını duyarak ayrılıyorum buradan.

Mimarlık hayatımın ilk yılında, yaşadığım ilk şantiye tecrübesinden böylesine anılarla ayrılmak haklı bir gurur yaratıyor bende:)

Bodrum Yalıkavak marina şantiyesinde bulundum ve altından kalktım:) Ben bile başaramam sanıyordum ama bi şekilde başardım !

Darısı sizlerin başına!

20 Şubat 2013 Çarşamba

21. Gün / Tel - File - Dane

Kabul etmem gerek ki, okulda uygulamaya yönelik olan derslerimde hocalarım hep en iyileriydi.
Herşeyin teorisini en ideal şekilde öğrendiğimi iddia edebilirim. Hatta pratikte hiç böyle olmaz o yüzden  siz güvenli tarafta kalmak adına şunlara bunlara dikkat edin diye de uyarıldık...

Buraya kadar sıkıntı yok.

Duvar uygulamalarını ele alacak olursak;
duvarın öncelikle duvar-kolon birleşimleri gibi noktalarda hareketli olduğunu,
yapıştırma gibi işlemler için önce sıva uygulamasının yapılması gerektiğini,
sıvanın 2 çeşit olduğunu,
 ince sıvanın son uygulama olduğunu,
kaba sıvanın duvar şakül hatalarını,
birleşim noktaları sorunlarını giderdiğini,
özellikle beton üzerine ya da pürüzsüz yüzeylere yapılacak uygulamalarda sıva teli uygulamasının yapılması gerektiğini,
sıva telinin sıva duvara tutsun diye yapıldığını biliyoruz yani öğrendik...

Gelelim bunun uygulamada karşıma çıkışına..

Sahada kaba işlerden sorumlu teknikerlerden biri ince uygulaması olan sıva işleminde bir hata olduğunu, sıva telinin üzerine harcın sürüldüğünü ve ona göre bunun yanlış olduğunu söylemek için beni arıyor.
İfadesinde kullandığı sıva teli üzerine harç sürülmesi benim bildiğim uygulamada yanlış bir şey değil, o yüzden ne olur ne olmaz diye minik bir araştırma yapıyorum ve doğru bildiğimi teyit ediyorum.

Ve sahaya çıkıyorum.. O sırada sahadakiler de uygulamanın hatalı olduğunu ve neden hatalı olduğunu farketmişler ki ben varana kadar uygulama sıva filesinden rabis teline dönmüş. O dakikaya kadar benim için sıva filesi ile sıva teli aynı anlamı ifade ediyordu.. Görünce aradaki farkı anladım tabi, biri tel biri file ! :)

Sıkıntı şurdaymış, getirelen file ince sıva için uygun olabilecek delikleri küçük bir fileymiş. Bizim de sıva harcındaki danelerimiz iri seçildiği için deliklere nüfuz edemediğinden filenin üzerinde kalıyormuş.. Tel uygulamasında, telin aralıkları çok daha geniş olduğu için problemsiz halledilebildi.

Bunu görünce bir kez daha benim bir aydınlanma anım oldu.

Okulda maket yaparken tecrübelerle öğrendiğimiz 'yaydığın yapıştırıcı bir yerden atar, bölgesel yapıştırma uygularsan daha sağlam tutar' ın , duvar imalatında harç sürülmesinde taraklı mala kullanılması ile deneyimlediğimiz mantıkla aynı şeymiş aslında.. Heryere eşit sürülmüş olmadı gerekli, evet bitişi böyle olmalı ama şap diye sürünce lök diye düşer işte o:) Duvara birleştiği yerlerde tamamı değil de tutunma alanları oluşturulsun diye raya tel ya da file konulurmuş..

Neyse bildiğim ama neden olduğunu bugüne kadar anlamadığım bir şeydi.. Bugün bir şey daha öğrendim!

Sıvanın ilerleyen aşamalarında bir başka sıva filesi getirdiler, daha uygun boşlukları olan birşey.. Uygulamada olmuş gibiydi ama sıva teli tercih edildi..

Taşeronun file de ısrar etmesinin de sebebini anladım.. File rulo halinde geliyor ve montajı kolay.. Ama tel 1buçuk metreye 50 cmlik parçalar halinde geliyormuş,  o zaman daha çok işçilik çıkıyor tabi, bir de tel i potsuz monte etmek de ayrı bir dünya..

Bütün bu gel gitlere rağmen sıva işleri artık gayet iyi gidiyor:)


Ellerimize sağlık!

17 Şubat 2013 Pazar

20. Gün / Şubatta Denize Girmek Paha Biçilemez

Ters tarafımdan kalkmış olmalıyım.. Özetle öyle bir gün bugün..

Yine günün cumartesi olduğunu unuttuğum bir süreçle başladım. Geç kaldım biraz koşturarak çıktım, sevgilim neden günaydın aramalarıma ve msjlarıma dönmüyor toplantıya falan mı girdi modlarıyla erkenden sahaya çıktım. Dünün etkisiyle günde 2 kez dolansam yeridir diyerek ve anca saat 10 buçuk gibi aaa ama bugün cumartesiydiii dedim...

Çalışma isteği ve gücü sıfırdı gün boyu üzerimde, biraz da asabiydim bence.. Ofistekilere asabiyetimi göstermeden geçirebildim günü ama keyfimin kaçık olduğu her halimden belliydi tabi..

Elimdeki işler sarpa sardı iyice, bir şey bitmeden bir sonraki geliyor elime, uykusuzum yorgunum.. Cumartesi çalışma psikolojisi bence..

Baktıkça daha çok görmeye başlıyorum ve merkezdeki şefimin sözleri anlam kazanıyor, herşey bakmak gerek! Bakmadığın şeyde, ufak bir nokta, uygulama ya da bağlantı detayı, ölçüleri profilleri herşeyi sıkıntı yaratabiliyor.. Herşeye bakmak gerek.. Tabi herşeye bakarken de daha çok şey görmek demek oluyor bu..

Günü biraz sıkıntlı geçirdiğim dediğim gibi, bi yerden deşarz olmam gerekti.. Kimsenin çıkası yoktu dışarı ve bu sefer benim de kimseyi takasım yoktu. Birlikte hareket etme zorunluluğu beni çok gerçmişti.. Aradım benim dışındaki tek bayan arkadaşı, yorgunum çıkmıyım ben dedi, tamam dedim ben duş alıp çıkıcam.. Bırakamadı beni arkadaş oldu..

Ne de iyi oldu çıktığım, ne kadar da huzur verici bişeymiş dalgaların sesi.. Burda da buldum kendime beşiktaştaki kafede bulduğum ortamı.. Açık havada, henüz açık olmayan bir plajda.. Şansımıza çay servisi de aldık kendimize.. Suyun sesini duyup, ayakları kuma basıp suya dokunmamak olmazdı tabi..

Arkadaşımın şaşkın bakışları arasında, kumun nemini hissederek, ilerledim suya.. O minik sahil boyunca yürüdüm ayaklarımı kuma ve suya sürüyerek.. Aylardan Şubat! üzerimde mont! ayaklarım çıplak..
ÜŞÜDÜM :) ama değdi, her saniyesine, içimdeki huzursuzluğun, keyifsizliğin, sıkıntının çıplak ayaklarımdan akıp gitmesi.. Değdi o kadar üşümeme..

Terapi gibi geçen bir cumartesi.. İyi ki varsın deniz.. Su..


13 Şubat 2013 Çarşamba

19. Gün / As Üs

İlk geldiğimde bana söylenilen, bu şantiyede bir iş tanımı yapmanın zor olduğuydu.. Bu o anda benim için sıkıntı yaratan bir durum olmamıştı. Ben de pek emin değildim neden ordayım, orada neler yapabilirim ya da neler yapmalıyım.. Hadi dediler peki dedim ben.. Benim gelişim bundan ibaretti. İş bölümünde hiyerarşisinde mi desem üstte birilerinin olması iyi birşeydi benim için, sorumluluğumun daha az olduğu bir ortam yaratıyor, mimar hanım olmak yetiyordu bana..

Buraya kadar herşey yolunda görünüyor, kimse kimsenin işine karışmıyor ya sorun yokmuş gibi oluyor, ama ne zaman ki bir şeyler yanlış oluyor işte o zaman sıkıntı çıkıyor. Beni sahadan aradılar, ben zaten günlük gezilerimi yapıyordum sahada bahsettikleri yere gittim baktım. Haklıydılar haklıydılar da ben napmalıydım bu yanlışın karşısında bunu bilemedim! Konu aslında bir kontrol sıkıntısı, kontrolümü yaparken yanımda olanlar yıktır duvarı dediler. Yıkmak kolay da ne denli titiz bir iş bekleniyor ve acaba gerçekten yıktırma ya da yaptırma yetkisi kimde? Ben ofis içinde bana sorulan ve söylenenler üzerinde kontrolümü sağlamış durumdaydım ancak o an o nokta benim için farklı bir yerdi. Sahada uygulamanın içinde, kontrol eksikliğinden kaynaklı problemin çözümü ya da yıkımı noktasında ne yapacağımı bilemedim.. 

Şantiye stajıma bir kez daha şükrederek bildiğim testleri kontrolleri yaptım, yaptırdım. Hatalı olan noktaları ölçüleriyle belirledim. Üzerine de başını vuracaksan en büyük taşa vur Burcu diyerek, direk proje müdürünü aradım. Başladım anlatmaya, duvarın kolon ve kirişten nasıl kaçtığını, ölçümlerimi, burda kimin sorumlu olduğunu bilmediğimi ve sorumluluk alıp almam gerektiğini sordum. ve Bekle geliyorum oraya cevabını aldım :)



Şefim gelirken bütün ekibi toplamış da gelmiş gibiydi.. İnşaat işleri sorumlusu, tekniker (onu görünce ince işlere onu koyduklarını hatırladım) kendisi ve taşeronu alıp gelmiş. Gösterdim yapılanları ve başladı her kafadan bir ses çıkmaya.. İnşaat işleri sorumlusu ben sana demiştim kontrol et diye diyor bir yandan -bana ipi çektir dediniz sadece ben geldiğimde çoktan o kısım geçmiş oluyor özellikle gelip başlarında dikilmemi isterseniz geleyim ama bunu yapmam gerektiğini bilmiyordum dedim-, tekniker bir yandan herkesin her sorusuna he diyor sorumluluk almak istemiyordu.

En sonunda sıkıntı bulundu, taşeron ayrı bir taşeron ekip tuttuğu ve o duvar işleri taşeronunun da adamları 4 günde 3 defa değiştiği için ciddi bir kopukluk olmuş. Ve işin başında duracak bir saha elemanı eksikleri olduğundan, bizim eleman da saha da yeterince durmadığından sıkıntı çıkmış.. 

Olay buydu ama burda bitmedi. Herkes dağıldıktan sonra herkes yine ayrı ayrı bana geri geldi. Ve o an anladım sahada ustalarla ilk tanıştırıldığımda burda ne kadar çok şef var derken neyi kasdettiklerini... Görev tanımlaması olmayınca nelerin ortaya çıkabileceğini. Benim için sorumluluk almamanın rahat gibi görünmesi ile gizliden o sorumluluk aslında bendeymiş yoksa bendemiymiş ikileminin aslında daha büyük sıkıntı olduğunu gördüm. Ve o yorgun ve sinirli günümün kapanışında yaptığımız toplantıda 'İnce İşler Sorumlusu' olarak tanıtılmanın benim için gerçekte ne olduğunu...

Resmi bir açıklama değil ama bende bişeylerin dank etmesini sağladı.. Bazen o hoşlanmadığım ya da belki de alışık olmadığım konumlandırma aslında bu işin can damarıymış..

11 Şubat 2013 Pazartesi

18. Gün / Pijama Partisi

Yoğun bir iş günü sonrası keyif isteği.. Yıllardır İstanbulda yaşıyordum, en fazla 3 5 defa arabam olsa demişimdir. Aklıma araba geldiğinde genelde kendim kullanayım diye değil de çoğunlukla bir yerden bir yere gidebilme oluyordu amacım ve ihtiyacım.. Ama burda öyle değil.. Geldiğimin 2. gününden beri araba istiyorum ve hala da istiyorum.. Hareket imkanı sağlıyan özgürlük veren bir araç olarak görüyorum onu. Tabi bu biraz bulunduğum ortamdan da kaynaklı. Aracın bir kişiye bağlı olması ve küçük bir yer de olsa araçsız hareket etmenin pek uygun bulunmaması buna sebep.

Bugün bütün bu söylediklerimin etkisiyle ve bunların dışında bir şekilde gelişti.. Şantiyede sahadaki 2. bayan olan haritacı aynı zamanda bizim lojmanda kalan arkadaş biraz rahatsızdı. Geçen hafta sonu çok rahatsızlanınca e onun rahatsızlanması biraz panik yarattı tabi ama ben bu sefer yaşananın fizyolojik oluşundan çok psikolojik olduğuna inandım. Çay teklifi sundum ama cevap gelmeyince bi gidip bakayım dedim, sinirleri yerlebir olmuş buldum, battaniyeyi üzerine çekmiş ağlıyor, ben gelince kalktı oturdu ama hiç keyfi yok.. Dizi vardı o gün gözü ona takıldı sanki tv izlemek onu kendine getircekmiş gibi, ben de tuttum elinden dedim hadi hava almaya çıkalım! dedim. Pijamalarını çıkarmak istemedi, iyi madem böyle çıkarız dedim:) Üzerimize hiç bişi almadan sadece telefon ve anaktarlarla çıktık evden..

Bilmediğimiz yollarda dolandık, burayı biliyoruz o zaman tersine dönelim diye devam ettik yola.. O kadar yakınımızda o kadar farklı havası olan sokaklar mekanlar gördük ki şaşırıp kaldık, bilmediğimize görmediğimize bunca zaman!

Sonunda çektik arabayı yol kenarına marinanın üzerine deniz manzaralı bir noktaya.. Sohbet vardı, bol kahkaha, biraz isyan biraz dedikodu biraz samimmiyet.. Herşey tadındaydı yani.. Uyku inene kadar gözlerimize kaldık orda.. Bi sıcak çayımız eksikti ya da bir sahlep! Küçük şeylerden keyif alma anıydı bütün gece ve çok keyifliydi...


Küçük yerlere özel midir bu durum bilmiyorum, belki de ben daha farklı görüyorum yaşıyorum şartlarım gereği bilemiyeceğim ama bir kez daha içten bir teşekkürler babama 18. yaş doğum günüm için. Ehliyetimin olması iyiydi ama araba kullanmanın benim için bu kadar mutluluk getireceğini bilemezdim tahmin bile edemezdim, sanırım..

17. Gün / Su-İçi-Betonu

Bugün geç de olsa doğramalar ve teklifleri ve gelgitleri bittiiiii!!!

Allahım bundan kurtulmuş olmak ne kadar güzel bir duygudur! Biliyorum günlerdir şikayet ediyorum ama etmeye de devam edicem.. Satın alma bambaşka bir olay.. Elimizdeki verilerin doğru paketlenip hesaplanmış olması başka, firmalarla o işleri takip etmek fiyatları karşılaştırmak, listelemek, ondan önce teklifleri algılamak, oturup hesaplamak kontrol etmek.. Yetmezmiş gibi bire bir firmalarla görüşmek..

Ben para konuşmayı sevmeyen biriyim. Arkadaşlarımla ailemle sevgilimle bile para konuşmayı sevmem, konuşmak zorunda olduğumda da kendimden hoşlanmam, iş için diyerek yapıyorum elbette ama zor bi noktada yer alıyor oluyorum..  Hani aldım verdimle bitmiyor ya iş.. Muhattabı ben olmuş oluyorum firmaların.. Olumlu olumsuz dönersiniz değil mi dediklerinde, olumsuz dönen kişi olmayı sevmiyorum, o teklifi alana kadar cılk larını çıkardığım da hesaba katılırsa tabi haklıyım bence...

Her firmanın satın alması olsun ve satın almayı yapanlar hem işten anlayan hem de projeleri rahat okuyan insanlar olsun.. Mesela bizim merkezde satın almada çalışan mimarlar var.. Çok mantıklı bence.. Hatta inşaat sektöründe bence kesinlikle öyle olmalı!


Dün bugün eğitim günü oldu.. Su içi betonu uygulaması görüp öğrendik.. İfadenin kullanıldığı ilk günden beri, iyi de o ne ki nasıl olur ki diye kafa yorup duruyorum. Yanlız değilmişim.. Ofiste olan inşaat mühendisi arkadaşım da benimle aynı soruları soruyormuş ve bir gün bunu yapacak firmanın elemanına sorduk, bize teorik olarak anlattı şöyle olur böyle olur diye.. İşin özü betonu betonun içine basıyorlarmış! Bu cümle bence çok ciks bi cümle ama ne demek ki dedik ve uygulama yapılırken bizi çağırmasının sözünü aldık..
Bu geçen haftanın olayıydı, dün unutmamış bizi ve çağırdı. Gittik baktık neler oluyor bitiyor diye, alan olarak küçük 2 mye 5buçuk metrelik çelik bir kalıp hazırlanmış ve vinç yardımıyla suya haritacıların verdiği koordinatlarda indirilmiş, pompa arkasında mikser ve az ileri de yedek mikser beklemede duruyor..
Pompacıların havası bir başka, ellerinde uzaktan kumanda resmen oynuyorlar. Son ayarları yapılıyor ve ağzına çelik boru takılmış pompa batırılıyor kalıbın ortasından yere kadar ve 10 cm kadar yukarı kaldırılıyor ve başlıyor basmaya anlatılana göre ilk 1 2 m3 erirmiş içinde (e biz bunu kıyıdan göremiyoruz tabi) sonra başlıyor birikmeye, bizim gözlerin seçeceği seviyede olmuyor ama kalıbın tepesinde duran kişinin küreğinin ucunda görüyoruz betonun izini. 1. mikser bittikten sonra biraz dinlendirmeye karar veriyorlar 15 10 dakikalık bir moladan sonra 2. mikser geliyor ve devam ediyorlar 2. mikserin başlarında boruyu biraz yukarı çekiyorlar ve ufaktan betonun döküldüğünü görüyoruz bu sayede bizler de.

Ben uygulamanın son mikserine kalmadım.. Ama aldığım 1 2 not var; 1.si su kendi kendine helikopter etkisi yaratıyormuş.2. si helikopter sıvılaştırdığı için burda kullanılmazmış ki zaten suyun doğal hareketi sayesinde helikopterden daha pürüzsüz bir yüzey elde edilirmiş.. Bugün de bitmiş halini görünce, gördük öğrendik :)


7 Şubat 2013 Perşembe

16. gün / Turuncu Saçlı Şef



Bugün birsürü yeni kalemde satın almaya çıktık, hafta sonu olanlara devam ettik derken benim içim dışım pazarlık oldu takip oldu ben bu işi sevmedim!

Ben de sevdiğim bişeyi de yapayım dedim ve sabahtan çıktım sahaya..

Hava bahardan çalma, güneş insanın içini ısıtıyor, ofiste oturmak zorunda olanlara acıdım, bu keyif yaşanmaya değer.. Sanki insanın bedeni güneşe o sıcaklığa aç, yavaş yavaş adımlarla ilerledim şantiyede. Buarada şantiyede ilerlemek artık ustalık eseri olmaya başladı, her geçen gün sahada yollar değişiyor, her bulunan boşlukta bir imalat yapılıyor, demirler bükülüyor, prekastlar dökülüyor, bir yandan yıkım devam ediyor bi yandan dolum. Beton mikserleri geziyor ortalıkta, pompalar.. Ortalık tam curcuna analayacağınız. Günlük raporu hazırlaması gereken arkadaş her gün aynı noktadan çekim yapmaya çalışıyor ama ne mümkün bir gün tepesine çıktığı yer ertesi gün yerlebir olmuş girilemez olmuş oluyor.. Seke seke ilerlemek ya da bata çıka yürümek durumunda herkes, neyse ki yağmur yok da şartlar bir nebze daha iyi..

Bugünün olayı duvar taşeronuyla tanışabilmem oldu. Kendimi tanıtmanın yolunu buldum, beyaz baret ve Summa yeleği:) Öyle ahım şahım bişi değil ama 'şefim' ifadesini getiriyor beraberinde.

Bilmiyorum  doğru mu yaptım, ilk selamlaşmanın üzerine biraz samimi davrandım, dertlerini anlamış gibi yapıp biraz şakalaştık.. Saygıda kusur etmeyeceklerine inanarak devam ediyorum hayatıma, ama şimdilik güzel. Çok şef varmış ortalıkta, ki haklılar bunu ben bile yaşıyorum bazen. Çok fazla hiyerarşi var , daha doğrusu çok fazla ilgili var. Marina ayrı, marinanın bağlı olduğu inşaat firması ayrı ama inşaattan sorumlu olan biziz, e bizim de taşeronlarımız e bi de bizim taşeron işi yaptırmak için bir duvar taşeronu getirince adamların kafası karışmış. Neyse ben tek bayan olduğum için kurtarıyorum galiba, unutamazlar karıştıramazlar sanırsam beni. Hoş insanların beni birileriyle karıştırması zaten fiziksel şartlardan dolayı çok zor:)

Bugün bir kez daha ne kadar şanslı olduğumu düşündüm duvar örümündeyken, okulum bana bu konuda çok iyi bir eğitim vermiş. Duvar örüp okuldan mezun olan mimarlarız biz, neden taraklı mala kullanılmış neden tokamaklanır ve nasıl yapılır.. Üzerine bir de yaptığım şantiye stajının ne kadar kıymetli olduğunuve ne kadar iyi bir konumda yapığımı farkettim. Çok büyük bir şantiyenin kontrolör firmasında yaptım ve fore kazıktan, döşeme kolon imalatına, duvar örümünden sıvaya herşeyi birden gördüm. Kontrollerinin nasıl yapılması gerektiğini yani bu sayede hataların nerde olabileceğini görmüş oldum.. Farkında değilmişim o anda ama şuanda keşke staj defterim daha detaylı ve yanımda elimin altında olsa diyorum. Bunu bu kadar arayacağımı hiiiç bilmiyordum:)

Ustalar bu kadar bilgi sahibi olmama şaşırdılar açıkçası, hiç kimse sormuyorken benim sormam, konu hakkında bilgili olmam baya değişik oldu:) Benim için iyi ama onlar için kötüydü muhtemelen, o sahaya ilk çıktığında dalga geçilen lerden olmamış oldum:) Önümde daha yol var ama olsun.. Güzel bir başlangıç oldu bence.



Sanırım bugünlerde biraz daha satınalma işi yaparsam kendimi toptan saha mimarı olarak atamak için elimden geleni yapıcam!

15. Gün / Kale Dibi

Bugün sabahından akşamına yoğundu, bir yandan ustaları yapılan işleri kontrol ediyorum takip ediyorum ki nokta detay olarak olaya baktığımda e adım adım projeyi ezberleyememiş olmam normal olsa da orada örülen duvara bakarken bu bir eksiklik oluyor.

Bir yandan bugün için taşeronun mimarı ile sözleşmiştik, birlikte oturup projeyi çalışalım dedik. Taş uygulaması burada normalden biraz farklı, normalde taş uygulamaları seramik gibi düşünülür, birbirini takip eden derzler, tek boyut ya da düzenli bir döşeme çalışması vardır. Ancak bu projede böyle değil.

Bodrum da yapıların geleneksel özelliği beyaza boyalı olmalarıdır. Çok yüksek olmayan mustakil, beyaz ve teras çatılı evlerden oluşur Bodrum silüeti. Buna ek olarak kale gibi bir yapısı vardır. Bu bölgedeki modern tasarımlarda bu korunmuyor elbette ama çok abes durmaması amacıyla da bir benzerlik yakalanmaya çalışılıyor. Kireç boyanmayan yerler beyaz kompakt plakalarla kaplanıyor ya da (kale den ilham oldugunu düşündüğüm) taş kaplama yapılıyor.

Bizim projede de bu 2. bahsettiğim kalede ilham alındığını düşünüyorum. Projenin bir iki yerde tanıtımını okumuştum ve böyle bir ibareye rastlamadım ama, düşey derzlerin birbirini takip etmeyip yatayda etmesi ve tek tip değil de farklı tiplerde karışık bir görüntü elde edilmeye çalışılması yığma yapıların uygulamasını aklıma getirdi. Bir de uygulanan ada kısmın da bir kule yapılınca burası kale gibi yapılmaya çalışılıyor dedim kendimce:)

Etki böyle olunca çalışma da biraz farklılaşıyor tabi ki, yatay derzler bütün bina boyunca birbirini takip edecek, ama farklı kotlarda bitip devam ediyorlar, kesik parça konmamasını istiyorlar derken kaplamanın tasarımı ciddi bir iş anlamına geliyor. Neyse ben bunu merkezdeyken taş ile yoğun bir çalışma yapmış ve mimarlık adı altında kazandığım göz ve algıda seçicilik ile çözdüm, bir de burda işi hızla bitirmek isteyenlere anlatmak kaldı ki.. off..

Önce uygulamayı yapacak firmanın mimarına anlattım, yok olmaz öyle dedi, tuttum elinden götürdüm, al bak dedim, uygulamanın dibine kadar girip aaaaaaaaaaaaaaaaaaaaa diyene kadar da vazgeçmedim:) ve başardım! Sonra bi de bunu hadi başlayıp bitirelim diyen şefime anlatmakla vakit geçirdim ki bu gece 9 a kadar kalmam anlamına geldi..

Neyse ısrarlarımla çözüldü mü sorun çözüldü.. Daha doğrusu sorun algılandı, yap geç değil otur çalış işi olduğunu gördük hep birlikte, e zaten çözüm için önce sorunu anlamak gerek ya!

Buarada hala teklifleri toplamaya çalışıyorum.. Baya sıkıldım bu durumdan.. Satın almacıların işini lütfen satınalmacılar yapsın!

5 Şubat 2013 Salı

14. Gün / Ofiste 4 Yaş Oyunları

Güne insanların facebookta twittterda 'iyi pazarlar' dilekleriyle başladım..
Ve yaptığım paylaşım da günümü özetliyordu sanırım;
' Herkes iyi pazarlar diliyor, pazar diğer günlerden farklı bir gün galiba'

Şantiyeye geldiğimin 2. pazarındayım.. Haftanın günleri beynimde bir çorba. Her gün iş, her gün aynı tempo. Haftasonu ya da tatil günü ya da farklı hareket ettiğim bir gün olmayınca belirleyici pek bir şey kalmıyormuş insanın hayatında. Ben çalışıyorum diye herkes çalışıyor gibi geliyor. Her cumartesi pazar sevgilim işe geç kaldı galiba beni aramadığına göre diye başlıyorum güne.. Neyse alışırım diyeceğim ama pek mümkün görünmüyor..

Şantiyenin ilk günlerinden beri yani 3 aydır burda olan bir deniz işleri sorumlumuz var. 3 aydır tatil yapmamış, kaza geçirdiğinin ertesi günü bile 11de işe gelmiş.. Pazar günleri kızını getiriyor ofise. 4 yaşında bir cimcime:) Kızımın yüzünü göremiyorum, her gün burdayım diyor, e kızı da sevince şantiye ortamını öğleden sonra misafirimiz oluyor.

Neyse cimcime ofisteydi bugün, babasının çıkması gerektiği için bişi istersen abinle ablana söyle diyerek bize emanet etti, önüne de açtı bilgisayardan bir oyun..

Oldum olası çocuklara karşı ilgiliyimdir. İhtiyaçlarını anlar ve ona göre hareket etmeyi severim. Bi şekilde de genelde şansım yaver gider de anlaşırız.. Aynı zamanda çocukları gözlemlemeyi de çok severim, onların bakış açıları hareketleri benim için hep kayda değer olmuştur. Yine geçen hafta da bu cimcimeyi dikkatle izlemiştim. Dikkatimi çeken dikkatinin ne kadar çabuk dağıldığı olmuştu. Yani aslında ona göre değil tabi ki de bize göre öyle. E bizler ofiste 12 saat aynı masada oturma yetisine sahip olabiliriz de bunu 4 yaşındaki bi çocuktan beklemek hak verirsiniz ki pek mümkün değildir.Neyse annesi babası hazırlıklıymış bu konuda, yapbozu, hikaye kitabı, oyunu herşeyi çantasındaydı, kendi çayını bile getirmiş:) Yapbozdan sıkılınca bilgisayarda oyun açılıyor ondan sıkılınca babası ona kitap okuyor derken geçirdi günü. Ben de izledim onu keyifle:)

Bu hafta babası çıktıktan sonra -işlerimin de rahat olması sayesinde- ilgilendim biraz cimcimeyle. İlk başta bize hiç yanaşmıyordu, ama belli bir noktadan sonra etrafa bakındığnı gördüm, oyunun mu kapandı diye sordum, yok canım sıkıldı dedi. E ben de sıvadım kolları neler yapabiliriz diye. Geçen haftaki oyalanma stoğu geldi aklıma, ne getirdin yanında diye sordum, ödevi varmış hanfendinin :)) Ben de baktım öğretici oyunlar kitabı getirmiş çantasında, açtık başladık yapmaya, uzun-kısa, altında-üstünde, çiçek-vazo, anne-yavru eşleştirmeleriyle bi 10 sayfa geçirdik. 10. sayfada artık dikkati dağıldı, etrafa bakınmaya başladım neler yapabiliriz diye benim üretimim onun tüketimi modunda ofis malzemelerinden oyunlara başladık.. Önce stabilolarla resim yaptık; çam ağaçları çizip onları noel ağacı gibi süsledik, ellerimizin şeklini çizdik, ataçlardan kolye, lastiklerden resim yaptık-köpeğimiz şişko oldu koyuna benzedi:)- tek bişi yapmadığımız masamın üzerindeki malzeme mini stiker lardı, bunlarla da bişeyler yapalım dedi. Bir lavabo ziyareti esnasında ampl yandı ve hanfendiyi koridora çıkardım, bizim ofisin orta kısmı geniş ve bembeyaz duvarla kaplı, bir fotokopi makinası ve bir iki koltuk dışında bişi yok, rengarenk stikerları duvara yaptırdıgımız yeri bulma oyunu oynadık ve inanın biraz koşuşturmacalı, biraz heyecanlı hem de araştırmacalı olunca cimcimenin çok hoşuna gitti. Oyunun onu babası toplantı yaparken oyalamasını planlamıştım sadece ama toplantı bitti babası onu bisikletle gezdirmeyi teklif etti ben yoruldum ama yok o devam etmek istedi:) Enerjisi bitmek bilmedi anlayacağınız:))

Benim için hoş ve keyifli bir tecrübe oldu ve ben bile hayran kaldım kendi üretkenliğime.. Demek ki ofis malzemeleriyle 4 saatliğine 4 yaş oyunları hazırlamak mümkünmüş:)

Günün geri kalanını hava ne kadar güzel ama ben ne kadar yorgunum -önceki günki eğlencenin acısı- diyerek geçirdim.. Pazar günü diğer günlerden 2 saat erken çıkabilmek yani günü aydınlık görmek gerçekten güzeldi..
Bir minikle keyiflenen hoş bir pazar günü :) şantiyemin 2. aralıksız haftası da bitmiş oldu..

Daha nice çalışılan pazarlara...

13. Gün / Geceleri Güzelsin Be Bodrum

Ben 2012 haziranda İTÜ mimarlıktan mezun olmuş bir bayanım. Hala kendimi mimarlık öğrencisi olarak görmemek için enerji sarfediyorum ve bugün duvar örümüne girişmiş ustaların karşısında mimar olmam gerektiğini ve işimin benim için boyut değiştirdiğini farkettim.

Sabah benden sırasıyla herkes planları istedi, duvar örümü başlayacakmış diye, sonra da inşaat sorumlusu duvar örümlerini günlük takip ve kontrol etmemi istedi. Beraber çıkalım dedi ve beraber çıktık ama onların başka başka dertleri olduğu için ben duvar örümünün başladığı yerde kaldım. Örüm başlamadan ip çekmelerini istemiş boydan boya, onları kontrol et sıkıntı çıkmasın kolonlar düzgün olmayabilir bile dedi ve benden de bunu devam ettirmemi istedi. Tamam diyip ustaları izlemeye koyuldum.

İplere dikkat ettim, 2 kolon arasına germişler sadece, dedim ustam biraz daha uzun gerseniz, olmuyor uzun gerince rüzgar oynatıyor dediler hak verdim ama bişey de yapmak gerek.. Asıl sıkıntı inşaatta hala hassas ölçüm için ip kullanan zihniyette aslında ama türk inşaat sektörü için bu konuda yapacak bir şey yok diyebiliyorum anca.. Neyse sonra da amcam ekledi biz onu 2 açıklık arasına gerdik zaten diye..
Gülsem mii ağlasam mı bilemedim, gözüm görüyor ipin nerden nereye gerili oldugunu ve nereden sonra olmadığını çiviler 2 kolon arası çakılmış daha ne olsun!

Yani usta kendi aklınca beni yiyo! O dakikada anladım ki onların alışık olduğu insanlarla gelip kendimi bi tanıtmam gerek! Kimin nesi oldugu belli olmayan ben olarak geziniyorum sonuçta ortada.. Yani muhtemelen onların bakış açıları böyle..

Neyse bugünlük böyle olsun dedim, ordan yemeğe geçtik, duvar örümünden sorumlu olan kişiye anlattım olanları, keşke haber etseydin de beraber gitseydik sahaya dedi, yarın için sözleştik, beni bi tanıştırcakmış onlarla..

Sahadaki heyecan da böyle geçti. Şantiye artık daha çok benim alanıma giren işlere bürünmeye başladı. Bundan sonra sahada daha çok inceleme ve ofiste daha çok takip işlerim olacak diye düşünüyorum..

Bugünün asıl olayı Bodrum u yaşamak oldu:)
Gençler olarak çıktık.. Şantiye hayatının bir diğer boyutunun da birlikte hareket etme kısmını gördüm yaşıyorum ve ister istemez, her yaştan insanlarla bişeyler yapmak güzel olsa da her zaman herkesle aynı zevklere sahip olmuyorsunuz.. Ben de severim arabesk takılmayı ama her oturduğumuzda damar şarkıları dinleyecek kadar değil! Yani bundan bu kadar sıkıldığımı anlamamıştım gençlerle çıkıp kendimize göre mekanlarda takılıp tarif edilmez keyif yaşayınca heh dedim benim ihtiyacım olan buymuş:)

Neyse canlı müzik eşiliğinde ( nerdeyse her şarkıyı sevgilimle paylaşmak suretiyle ) babam için keskin bıçak çaldıraraktan keyifli bir geceydi..

Yenilerinin olması dileğiyle:) Gündüzlerini pek göremedim ama geceleri güzelsin be Bodrum..

2 Şubat 2013 Cumartesi

12. gün / Denizciler Kıraathanesi

Bugün sabahtan firariydik!

Yalıkavak ilginç bir yer, banka yok içinde bankamatikler var sadece, daha ilginci bankamatiklerden ödeme yapma imkanı yok.. Burada sadece para çekebiliyorsunuz.. Başka bir şey yapabilmek mümkün değil..

E ay başı olunca yeni gelenlerin bankamatik kartlarını alması(bankamatikleri kargoya vermiyorlar), ödeme yapacaklar falan herkesin bir sebeple merkeze inmesi gerekiyor.

Ben de bu durumdan faydalanıp ordan para çek buraya yatır-yatırama olaylarına son vermek daha dogrusu bu noktada girmemek için online işlemlerimi açtırmaya niyetlendim.

Sabahtan çıktık yola, neyse ki Bodrumda bütün bankalar tek yerde toplanmış, işlerimizi hallettik ordan da merkezdeki işlerimizi halletmeye indik. Askerlik şubesi tecil için ehliyet kabul etmiyormuş illa nüfuz cüzdanı istiyormuş, ondan bütün işlerimizi hallettik diyemiycem ama işlerimiz bitince Denizciler Kıraathanesinde toplandık. Bodruma gelen bilir sahildeki çay bahçesini:) Aslında kahvaltı etmiştik ama bu aralar ettiğim her-gün-aynı kahvaltılar beni hiç memnun etmediği için biraz keyif olsun diye karışık omlet sipariş verdim iyi de yapmışım:) 3 kişi paylaştık bir omleti ama o iki çayın arkadaşı ve keyfimize değer oldu:)

Çok oyalanmadan kalktık ama gün aydınlıkken, insanlar hareketli sokaklar doluyken (kış versiyonu da olsa) hayat varken yani dışarda olmak güzeldi:) bir gün en azından bir yarım günümüzün tatil olması gerektiğine karar verdik ama tabi bunun mümkün olacağından değil..

Günün geri kalanını da telefonda geçirdim diye özetleyebilirim aslında, beni arayanlar tekliflerinden bir şey anlamadığım için aradıklarım.. Saatlerce kendimi anlatmaya uğraştım, başardım sanırken bambaşka bişeylerle onlar çıkıyor karşıma.. Acilen mikrofonlu bir kulaklığa ihtiyacım var, yoksa kulaklarımı ve boynumu kaybedicem..

Annem aramış 2 kere hep meşguldü telefonun kimle konuştun o kadar uzun dedi.. Dedim uzun da konuştum , çok da konuştum, çok kişiyle de konuştum.. Beynim kızarana kadar konuştum neyse ki sonra mesaileri bitti:)

Biz kaldık, 2 kişi elimizdeki işleri bitirir gibi yapalım en azından dedik.. Başka türlüsü zor olacaktı gibi geldi.. Baya geç çıktık, yemeği de es geçtik.. O deil de burdaki karbonhidrat beslenmesinden bir duba gibi çıkıcam diye korkuyorum.. Bir çözüm bulmak gerek..

Dünkü yoğunluğun üzerine biraz dinlenmek gibi oldu bugün, kendi yoğunluğu içerisinde olsa da. Ve bir karara vardık, şantiyede kafa rahat en azından çok işin olsa da özet olarak tek işin var. Dağılıp parçalanmıyorsun ve  böylece bir işi layığıyla yapabiliyorsun.. Yapabiliyoruz yani :)

Akşamki hoş sohbetin üzerine e iyi çalışmalar o zaman..

31 Ocak 2013 Perşembe

11. Gün / Uçak Kalkıyor

Bir günü sabahtan itibaren akşam 9buçuktaki uçağa göre nasıl nasıl uçak kalkıyor diye yaşarsın, gördüm:)

Bugün toplantı günüydü, alt yapı projecisi ile mimari proje ekibi şantiyeye geldi. Hem durumu görmek hem de sıkıntılar hakkında toplanıp çalışabilmek için. Benim asıl sorumlu olduğum kısım mimari projeydi tabi ama her türlü detaya hakim olmam gerektiği için bütün toplantı boyunca aktiftim. İlk başta biraz çekingen başladım. Son zamanlarda yaşadıklarımdan dolayı kendime pek güvenmiyordum. Dün bütün projelerin, detayların çıktısını alıp geldim eve ama fırsat olmadı çalışmaya. Ben de sabah ekip gelene kadar pür dikkat incelemeye başladım.. Bugüne kadar gözden kaçırmış olduğum şeyler olduğunu farkettim. Bazı noktalarda açıklar buldum, bazı yanlışlar buldum, notumu aldım.

Toplantı altyapı ve elektromekanik konularının sıkıntılarıyla başladı ve bir daha durmadı, bir yandan- ki günün büyük bir bölümü bununla geçti- yağmur inişlerini konuşuyoruz, bir yandan elektrik hatlarının çaplarını..

Öncelikle belirtmek isterim ki mimari grubun da ilk marina ve suya bu kadar yakın yaptığı proje olmasıyla, 0.00 kotunda biten bir proje çalışması yapmasının zorluklarını hep beraber görüyoruz. Ve belirtmek gerek ki yağmur inişleri bu noktada ciddi sıkıntılar doğuruyormuş. Sonunda bir çözüm bulduk mu evet, ama o çözüme gelene kadar da baya bir sıkıntı yaşadık.. Denizin bu kadar yakınındayken med-cezir hesaplanmalıymış ve yağmurlu günlerde su 40 cm e kadar çıkarmış.. Saha ekibimiz temel dökmeye çalışırken bunu test edip onayladılar :) Bu testten sonra da benzer bir çalışma daha yapmak istememek de hakları bence, deniz suyunu sondajlamak kadar saçma bişi yok sanırım!

Yağmur suyunu hallettikten sonra, altyapı borularını nereden geçireceğimiz sıkıntı oldu, 'suya denk geliyorum' cümlesi altyapıcının ağlamaklı cümlesiydi. Projede ya havuza denk geliyorlar ya da zemindeki deniz suyuna.. Bir ortasını bulamamışlardı, ta ki tamamen dışarı taşıyana kadar. Bu çözüm aslında ilk önerilenlerdenmiş ama anca anlatabildiler dertlerini ve onayı aldıkları gibi imza istediler :) sorumlu kişi de 'tavuk şaşkınken yenir' diye bi cümle kurdu. Bu kadar da duruma hakimler yani :)) -böyle bir cümle de ilk defa duydum ama güzelmiş-

Sorumlar bazen sakince bazen sesler yükselerek bir şekilde çözüldü ya da çözüleceğinin sözü alındı. Önceki günden aldığım çıktılar ve sabah yaptığım çalışmalar beni duruma hakim bir noktaya getirdi ki bundan çoook memnunum. Dün hatta buraya geldiğimden beri yaşadığım sorumluluk kaynaklı kendine güvensizlik ve stres her verdiğim cevapta, her önerdiğim çözümde, her açıkladığım detayda biraz biraz kayboldu..

Ben bunu yapabileceğimi biliyorum, biliyordum ama aldığım sorumluluk sadece 6 ay önce mezun olmuş biri olarak gözümü korkutuyordu. Ben yeni mezunum ve hala 'mimarım' demeden önce dilime 'mimarlık öğrencisiyim' demek geliyor. Ben daha bu ünvanı almaya alışamamışken, bana bu kadar güvenilmesi sanırım beni biraz endişelendirmişti ama bugün gördüm ki sıkı çalışırsam altından kalkamayacağım bir şey değil. Çok tecrübeli, titiz ve çalışkan bir ekiple çalışıyorum. Hep birlikte bunun altından başarıyla kalkacağımıza inanıyorum.

Bu kadar duygusallık yeter:) Mimar hanımlara sahayı gezdirirken -biraz çamur banyosu biraz batakta yürüme çalışmaları eşliğinde- bir kez daha farkına vardım, bu şantiye küçük ama hızlı ilerlemesi dolayısıyla aslında başlı başına bir ders gibi. Aynı anda herşey birden ilerliyor. Bir yandan yıkım yapılırken bir yandan beton dökülüyr bir yandan dolgu yapılıyor bir yandan duvar örülüyor.. Aynı anda bir çok uygulamayı birden görebiliyoruz ve bence bu açıdan çok şanslıyım ! Hoş diğer şantiye stajım da buna benzerdi ama olsun burda daha içindeyim o yüzden daha kıymetli!



Bugün hoş sohbetler ile güzel bir gün geçirdik ve sabahtan hesaplandığı gibi uçağa yetişmek için koşarak çıktılar.. Neyse bu sefer sıfır sonuçla 9 saat geçirmemiş oldular en azından:) 8 saatte neredeyse sorunların hepsine bir çözüm bulundu. E tabi herkes sonunda mutlu :))

10. Gün / Kızsaydın Be Hocam

Bugün pek bişey yazabileceğimi sanmıyorum..

Dün hiç rahat bir uyku uyuyamadım, bana kurulan o ufacık cümle ne etki etmiş meğer bana, ama üzerine yapılan konuşma daha bi içime işledi.

Bana sadece 'nasılsın' dedi.

''Bir sıkıntın mı var?

Yapabileceğim bir şey var mı?

Aklına takılan bir şeyler mi var?

Napabiliriz?

Sen bunları yapabilecek birisin

Biz sana güveniyoruz

Sayende bu projenin altından başarıyla kalkıcaz..''



Keşke kızsaydı ya da ne biliyim, ama böyle söyledi ya, ben zaten biliyordum ama bişi takıldı boğazıma düğümlendi..

Ben de dedim 'yapabilirim, biliyorum' peki ama neden yapamıyorum..

not düşmek istiyorum bu konuda; dikkatsizliğim üzerimde, ama bu kadar çok olunca sıkıntı yaratacak bir noktaya geliyor.. Herkes heryere hemen uyum sağlıyamaz kabul ama bu da çok oldu be Burcu...

9.gün / Okey Gecesi

Günün sonunda başlamalıyım bence anlatmaya..

Okey oynayası geldi bizim ekibin, 4leyelim dedik 5 ledik :) Öğlen akşam aynı yemek olunca şantiyede aynı yemeği istemeyenler olabiliyor, e bişiler pişirelim ortaklaşa dedik, marketten donmuş köfteler ekmekler soğanlar alındı, yemeğin pişirileceği ve yeneceği daireler hazırlandı.

Öncelikle yemek yapılacak daire yi karıştırdım ve kendimi rezil ettim demek istiyorum.. Ya da neyse vazgeçtim anlatmıyım onu :)

Köfte ekmeklerimiz ve yanına aldığımız pastalar ve Moldova ya yeni uğramış bir arkadaşın stoğunu bizimle paylaşması, bitmek bilmez şantiye hikayeleri ile keyifli bir akşam geçirmiş olduk. Gecenin ortasında aslında çok geç değil ama işten çok sonra proje müdürü aradı, ytong siparişleri ne oldu diye sordu, bilgisayarımın yanımda olup olmadığını sordu - olsaydı çalış gönder- diyecekmiş.. Masaüstümü seviyorum dedim o noktada-benim biricik Hp m-

Şimdi o ytong meselesine gelirsek; ben sandım ki o duvarlar dümdüz örülür. Kalınlıkları ne gösterildiyse odur. Hayır efendim değilmiş.. yani ben projeyi inceledikçe olmadığını gördüm.. Tek katlı amaan atölye yapıları ne olabilir ki dediğim her yerde, bir aks üzerinde en az 3 ayrı detay olduğunu gördüm. 50 lik duvarı 25+25 hesaplamak, 45 lik duvarı 15ytong+15boşluk+15ytong şeklinde ölçmek, süs duvarı yükseliği, kiriş kalınlığı derken yapacağım ufacık metraj oldu bir curcuna, dağ gibi büyüdü önümde.. Neyse elimizde sadece projenin bir bloğunun  bitmiş mimari projesi mevcut ve ben o kısmın ki bahsi geçerse bu ne diye şaşırmayın diye belirtiyorum 'Çekek bölgesi'nin ytong metrajını bitirmiş ve excel sıkıntılarını hallettikten sonra ee şimdi napılcak olmuştum. Bütün benim bu işlerimi bitirmem akşam saatine denk geldiği ve imzalatmam mümkün olmadığını düşünmem(yanlış kişilere imzalatacağımı biliyormuşum) dolayısıyla ben ertesi sabaha bırakmıştım bu işi.. İyi mi yapmışım hayır, keşke mail atıvereymişim ya da daha erken bitirseymişim...

Proje müdürümün bu telefonu beni fazlasıyla etkiledi, aslında olacağıın bildiğim bir şeydi ama nedense işten çıkınca sanki o işin yarım kaldığının sıkıntısı iş te kalacak gibi geliyordu bana, oysa ki o telefonla peşimi bırakmadı.. Benimle geldi yemeğime geceme yatağıma kadar..

Siz siz olun bugünün işini yarına bırakmayın, bu işten geç çıkmak, sizi bekleyenleri biraz daha olsa bekletmek demek olsa bile.. Çünkü imalatın olduğu yerde malzenin hesabı -mimari kısımda- sizin çalışmanıza baktığında, herkesin beklentileri sizin üzerinizde yoğunlaşmış oluyor ve beklenilenin ertesi sabaha kalması; onlar için 1 gün kaybı gibi yaşanıyor..

Böyle anlatınca bi an sanki azarlanmışım da dünyayı yıkmışım gibi konuştum da değil aslında, bana sadece söylenen 'o zaman sabah 8buçukta bana o mail gelmiş olsun' ama o bana yetti!

Belirtmeden geçmeyeyim, biz yemekten ve sohbetten o kadar keyif aldık ki, saatlerce otursak da okey oynayamadık.. Sevgili okey kutumuz yine kutusu bile açılmadan rafa kaldırıldı. En yakın zamanda kendisiyle görüşmek ümidiyle :)

8. gün / Ehliyet İçin Teşekkürler!


Buraya gelene kadar 4 ayda inşaat yapmak imkansızdır, derdim. Bence hala haklıyım ama bu şantiyede yetişcek ben buna inanıyorum.. Çünkü bütün işler uçuyor. 2 günde farkedilir bir değişiklik olmaz diyorduk fotoğraf çekimleri için, 2 gün çıkmadık gördük.. 

Her gün fotograf için belirlediğimiz çekim noktasını değiştirmek zorunda kalıyoruz, sürekli büyüyor ilerliyor inşaat. Sürekli daha çok kamyon gelir gider oluyor, iş makinaları artıyor, yollar ve çalışma sahaları değiştiriyor.. Anlıyacağınız şantiye kendi başına her gün yenilenerek yaşıyor.

Bir gün grobetonu dökülen yer ertesi gün bir ucundan yalıtımına başlanıyor, ertesi gün donatıları konuluyor, bir sonraki gün betonu dökülüyor. Bir yandan kolonların kalıpları takılıyor,donatıları hazırlanıyor..işler çok çok hızlı ilerliyor.

Beni hala en çok etkileyen şu dubalarla çakılan kazıklar.. Tamam kabul ediyorum aslında karada yapılışını gördüğümde de ilgimi çekmişti ama nedense suda daha bi değişik geliyor.

Bu sahaya çıkışımda bir değişiklik gördüm, dubayı bağlayan halatlar beton bloklar yerine yandaki binanın kolonlarına bağlanmış. Sonra deniz işleri sorumlusuyla yapılan görüşme geldi aklıma, sondaj makinası o gergiler arasına denk geliyormuş diye o halatları açığa alacaklardı ama açıkçası böyle bir çözüm düşünmemiştim. Görünce de mantıklı geldi, rüzgarlı havalar olmadıkça..

Bu kazıklar en çok sıkıntı yaratan noktalar projede, çünkü iyi bir zemin araştırması yapılmadan projelendirilmişler. Kazıklar sağlam zemine ulaşana kadar duba daki fore kazık aletiyle çakılıyorlar. Ancak çakılan zemin doldu zemin ve dolguların bir kısmı kaya olduğu için, kazık kayaya denk geldiğinde kendini atıyor. Kaya parçacıkları istenileninin dışında noktalara kayıyor ve çıkarıp yeniden sokulmadan düzeltilemiyor ki çıkarılsa bile yine kayaya sokulacağı için yapılacak pek de bir şey olmuyor, bir daha bi daha uğraşıyorlar.. Hele ki rüzgarlı bir günse dubanın sabit durması zorken, kazığı sabit bir noktaya çakmaları bence mucize.. Haritacı arkadaşlara kolay gelsin diyorum.. Ellerine gözlerine ve sabırlarına sağlık..

Bugün sahada dönüş yolumuzu dışarıdan yani aslında diğer cepheden yapalım dedik ki iyi ki öyle demişiz. Bataklıktan yaptığımız ilerlemeyi bir de dönüşte yapabileceğimize pek inanmıyordum. Dışardan dönerken bir şeyin bir daha farkına vardım, kocaman yazan 'çevreye verdiğimiz rahatsızlıktan dolayı özür dileriz' yazısı çok gerekli.. Bizim şantiyenin yarattığı pislik her yere yayılmış durumda, e bi de binalar yola bu kadar yakın yapılınca, durum biraz da mecburiyet oluyor..

Daha temiz çalışmalar yapılan projelerde görüşmek üzere diycem de toprak ve yağmur ikilisinden daha iyisini beklemek olmaz sanırım...

Günün olayı gece yatarken babama attığım mesaj oldu; ' bana 18 yaşımda ehliyet aldığın ve her fırsatta zorla da olsa araba kullandırıp, gerçekten öğrenmemi sağladığın için teşekkürler '
Olay da şurdan çıktı; bir aracın oto yıkamaya götürülmesi gerekiyormuş e benim de zaten araçla çıkıp kurutemizlemeden eşyalarımı almam gerekiyordu, Burcu yla 2 araba gitsek, ben onla dönsem dedi idari işlerdeki adam, proje müdürü kapıdan şöyle bir baktı ehliyetin var mı diye, var dedim var daaa dedi.. O mesajın hakkı o zaman geldi '5 yıldır kullandığım bir ehliyetim var' dedim :)) Thanx to my father demek istiyorum yine ve yeniden:)) Havam iyi oldu hani :p





28 Ocak 2013 Pazartesi

7. gün / Beşiktaş'ım Benim

Beşiktaşım benimmm , biricik sevgilimmm söyle senden başka kimim var benim!!



Pazar gününe , pazarlara yakışır bir kahvaltıyla başladık. Madem her gün iş günü günleri birbirinden ayrımak için ben farklılıklar yaratayım dedim ve elbise giydim azıcık daha süslendim ve öyle çıktım. Üzerine bir de yeni kahvaltı yerimizde keyifle uzun uzadıya dolu dolu bir kahvatı edince-öğle yemeğinde henüz acıkmamıştım- gülümseyerek başladım güne! Yaşasın pazar kahvaltılarııı!!!!

Bu kadar fanatik değilim ya da evet biliyorum dün aslında yenildik.. Ama olsuunn kardeşlerim sağolsun fanatikmişim gibi rol yapabilecek kadar ilgim ve bilgim var :)

Girişten de anlayacagınız üzere maça gittik. Anneme maça gideceğimizi söylediğimde 'ay kızımm sen öyle maçlara falan gidicek insan mıydın, sen fötür şapkan topuklu deri çizmelerinle geziyor olmalıydın' diye bir tepki almış ve buna alınmış olsam da... (sanki istanbuldayken hergün topuklu ayakkabıyla geziyodum, sanki burda peşmergeyim!)

Neyse dün maç bahanesiyle dışarı çıkmayı başarabildim! Toplu hareket etmenin sıkıntılarıyla birlikte geç de olsa çıktık ve önce yolda bahane olarak ele aldığımız (aslında gerçekten gerekli olan) çizmelerimizi aldık -şantiyede hafif de olsa topuklu beyaz yağmur çizmesi giyeceğim bakalım nasıl olacak-

AVM den çıkınca direk Liman köftecisine gittik, Beşiktaştaki Çıtır Köfte de olduğu gibi iskender tipli köftelerden yedik ama gerçekten başarılıydı bizi oraya götüren tavsiye edenlere çok teşekkür ettim. Yemek fiyatları çok uygundu hem de doyurucu ama yanında bişi içmek pek uygun değilmiş, 2 içeceğe yemegin katı para verdim ama keyfine değdi ya ses etmedim ondan.

Ben maçı zaten bahane etmiştim diyorum ya, 20. dakikasında çıktım mekandan sevgilim yanımda -telefonda- marina kıyısından dolanmaya başladım, D&R, Carrefour falan görünce mutlu oldum nedense:) Görmemişim olmuş da kudurmuş derler ya o misal oldu.. (yüzüklerin efendisi 3lemesini özel tek cilt yapmışlar baya kalın ama alınası bişi gibi duruyodu, o sırada paraya kıyamadım ama aklımda). Sonra diğer beşiktaşlı da sıkılmış olmalı maçın 2.yarısında çıktı hadi gel biz gezelim dedi bu sefer de Bodrum un içine doğru gittik benim gezdiğimin diğer tarafına. Bildiğim daha önceden gezdiğim yollara geldik, sokaklardan geçtik, çoğu yer kapalı tabi kış sezonu olunca ama şansımıza bu kadar güzel olan havada soğukluğu içime çekerek gezmek oralrda ve sonrasında kıyıya çarpan dalgalarında sesi eşliğinde sıcacık bir çay yudumlamak harikaydı!

Dönüş yolunda saat daha erken diye bişeyler daha yapalım dediler, Midtown da bowling oynamaya karar verdik. Ben sonuncu olmanın benim için garanti olduğunu bilerek girdim ama kendimden beklenmeyecek bir başarıyla sonuncu oldum, arada pek fark yoktu ve kendimi geliştirdiğimi düşünüyorum. Keyifli bir ortam oldu, çekirdek bir grup olmamız da bu açıdan iyi oldu bence, kalabalık olsak bu kadar keyifli olmazdı muhtemelen. Çıktığımızda Avm kapanmıştı artık diye aracımız kapalı otoparkta mahsur kaldı, bu bahaneyle baya dolandık içerde-dışarda.

Dönüş yolunda herkes çok yorgundu, ben aptal bir sırıtışla izliyordum yolu.. Hava daha aydınlıkken yola çıkmış ve o daracık sokaklardan doyasıya keyif almıştım şimdi ise karanlığın ve cılız aydınlatmaların tadını çıkarıyordum.

Eve -aslında normale göre çok da geç olmayan- bu geçirdiğim haftaya oranla baya geç bir saatte geldik, mini bir elektrikler mi yok krizinin ardından yatağıma girdim ve bir haftanın üzerimde bıraktığı yorgunluğun içimden akıp gitmesine izin verdim.

İnişli çıkışlı bir ilk hafta oldu benim için- e öyle de olması beklenirdi zaten-. Ama kapanışı güzel olunca çok da dert olmadı. Alışabilirim galiba buraya ama daha çok dışarı çıkıp enerji depolamam gerek!

6 gün / Ko-or-di-nat

Bugün burada Cumartesi
Ben senin saçlarını
Suçlar bakışlarını
Geveze susuşlarını
Bile özledim...

Bugün orda da Cumartesi miii
Sen de beni benim gibi özledin mi??

Bugün sabahtan yüzümde bir gülümse eksikliği ile uyandım sanırım..
Akşamı keyifsiz bitirdim, belki biraz özlemden belki de gerginlikten bilmiyorum.. Aslında çok farkında değildim bunun ama daha günaydın derken niye bugün neşen yok sorularıyla karşılaştım. Yorgundum , çok yorgun, bütün gün esnedim.. Ama aslında uykumu da almış olmalıyım.. Bu noktada farkına vardım enerjimin kendimi kişisel olarak besleyememekten kaybettiğimi.. Ben çok şey yaptıkça fiziksel olarak yorulsam da içsel olarak canlanıyorum ve buraya geldiğimden beri fiziksel olarak zaten yoruluyorken, içsel olarak beni besleyecek bir şey bulamıyorum. Bana buranın ağır gelmesi ondan.. Farklı bişeyler yapmam gerek derken, şımarıkça ya da memnuniyetsizlikle söylemiyorum bunu, gerçekten su gibi hava gibi uyku gibi bi ihtiyaç olduğu için söylüyorum.. Benim için böyle yani..

Hava yağmurlu, kasvetli içerisi de dışarısı da.. Saha ya çıkmak yemedi kısacası.. Her yer leş gibi çamur.. Dışardan gördüğüm kadarıyla yine hızla ilerliyor işler. Herkes ıslandı, herkes üşüdü. Ben de kendimi zorlamadım ondan, hoş ofis işleri de baya oyaladı, orası ayrı.

Harita teknikerlerinden beri, ilk günden beri koordinatsız çalışan mimarların yaptığı çizimlere 'resim' diye bir vurgu yapıyor. Onu anlıyorum ama onun her resim deyişi, bana dokunuyor. Özellikle de bir planlama ofisinde çalışmış, koordinatını kaybetmesin diye o ayarlarla uğraşmış biriyken ve bu proje benim kendi projem değilken.. Bu şartlarda, onların istediklerine biraz daha önem veriyorum, onlar da benim istediklerime dikkat etmek durumunda kalıyorlar. Bu konuda çok şükür ki şanslıyım ve mimar şantiyede kıymetli bi yere sahip ya da en azından ben burda öyleyim. O kadar beklemişler ki bi mimar gelsin diye, ben gelince el üstünde tutulur oldum. Bu arada kıymetli derken en çok şey beklenilen olduğu için olmalı diyorum çünkü bi yandan da en çok küfrü yiyenler de mimarlar oluyor..

Bir projenin 2 etaplı oluşu ve her iki etabın ayrı projeler gibi yapılması ama devam mış gibi görünmesi istenmesi cidden sıkıntı... İskelelerin hizası birbirini tutmuyor.. Çalışan ekipler bir öncekinin işlerini beğenmiyor.. Daha doğrusu bence çalışma sistemi evrensel bir olay olmaığı için anlamıyor.. Zaten çok iyi etüd edilmeden girişilen bir iş olduğu için uygulamada karşılaşılan hiç bir şey beklendiği gibi olmuyor..

Her yeni işle bir öncekinden öğrendiğim aslında ne kadar çok şey olduğunu görüyorum. En saçma gördüğüm şeyler bile bana bir fayda olarak dönüyor.. Tabi bu da aslında zaman kaybı değilmiş etkisini güçlendirerek beni mutlu ediyor :)

Koordinatlı çalışan mimarlara selam olsun.. Çalışın-çalıştırın-çalışalım!

27 Ocak 2013 Pazar

5. gün / Biricikim benim Hp'm

Bazen elinizin altında bir tanıdık ararsınız, he çok iyisi gelirse belki aramazsınız ama ben günlerdir kullandığım fareden sonra kendi faremi çok özlemişim!

Dün bilgisayarım gelmişti ama bi fırsat bulup paketinden çıkaramadım. Bi de tam elimi atıyorum kutuya biri diyor ki bilgi işlemdeki adamı çağır, gidiyorum onu çağırır mısınız diye, bu sefer o dönüyor kendiniz kuramıyor musunuz diye... Böyle dar alanda kısa paslaşmalarla birlikte ben bu sabah bilgisayarımı kurdum. Kurdum ama internet yok.. Öyle yaptım böyle yaptım yok. Bazıları ethernet kablosunu takmalısın dedi. Hani pek anlamıyor olabilirim bu işlerden ama o kadar da değil ! demek istiyorum izninizle! Neyse pek tefriş etmek istemeyen bilgi işlemdeki eleman (adını vermek istemiyorum) geldi. Bir havalar bir tafralar, sanırsın görücüye çıkmış kız. Bizler sizler geleceksiniz diye 3 bilgisayar aldık,şimdi yatıyor onlar , aynı ekrandı zaten, çok da iyiydi diye söylenip söylenip duruyordu; ta ki kasamı görene kadar. Bu bilgisayar çok iyiymiş ya dedi, o dakika merkezdeki IT cimizi gidip öpmek istedim :) teşekkürler Sinan Bey bana bu mutluluğu yaşattığınız için demek istiyorum! Neyse dedikodu bi yana 45 dakka oturdu bişiler yaptı - o da ilk kabloyu çıkarıp taktı ben denememişim gibi-  sonunda biricik bilgisayarıma yaşam suyu internet geldiiii... İnternetle kendine gelir sandım ama yok ben size diyim benimki şantiyeyi sevmedi, durup durup naz yapıyor bana..

Bugün bir yandan da yeni görevim olan proje çıktılarını hazırlama (tekniker işten ayrılınca payı düşen bu oldu) işimde plot ayarları ile ilgili sıkıntı yaşadım. Çok sağolsun arkadaşlarım yardımcı olmaya çalıştılar ama başaramadık neyse ki son anda ayarları kurcalaya kurcalaya var olanları boza boza bi yolunu bulduk da hallettik. Artık 90 cm standart ene sonsuz uzunlukta (bu kısım yalan çünkü bi kaç paftadan sonra kağıt bitiveriyor) çıktılar alabiliyorum. Neredeyse hergün statik projeler revize olduğu için, her revizede 2 takım hazırlayıp (yağmurlu günlerde 3 5 artık allah ne verdiyse) imzalatıyorum. En başta nolcak ki diyordum kendime, ama şimdi neden bunca zaman plotter dan uzak durmaya çalıştığımı bir kez daha hatırladım. 
Neyse ben mimar hanımım o kadar yüklenemezler bana, ama ama ama proje katlamak başlı başına bir sanat. Bana zoraki olarak öğretmeye çalışan eski iş yerimin çalışanlarına teşekkerü hak bilirim... Öğretmeyi başarabilmişmiydiler, onlara göre hayır, çünkü onlar tam A4 dosyanın içine giricek, jilet gibi katlar yaparken (elle), ben anca burda sahada ellerine tutuşturmak için yetecek kadar öğrenebilmişim:)

Bugün sahaya çıkamadım ama bir bildiğim var, yarın çok şey değişmiş olacak...

24 Ocak 2013 Perşembe

4. gün / Ders 483932772772...

24.01.2013

Bugün çok şey öğrendiimm :))

Kazıklar nasıl çakılırmış, haritacılar sahada ne iş yaparmış, grobetonu dökülen yer neden delinirmiş!

Bugün gözüm artık alıştı sanırım sahadaki karışıklığa, bu sefer yapılanlar ilgimi çekmeye başladı.
Sahada dolaşan total-station taşıyan ekipleri görüp, boş arazide ordan oraya ölçüm yapmalarına bi türlü anlam veremezdim. Ta ki kazıkların çakılması esnasında neden ve nasıl uygulandığını görene kadar.
Biraz şanslıydım tabi, bana bunu sabırla anlatacak arkadaşlar vardı işin başında.
Olay şuymuş, kotu bilinen noktadan itibaren nokta taşıma işlemi yapıyormuş bu kişiler, o baz istasyonu denilen alet de aslında çok hassas ve hesaplama işlemleri yapabilen bi lazer metreymiş özünde. Noktaları taşıyarak baz istasyonunu yani asıl aleti konumlandırıp, ayarı (zoom lama gibi bi şekilde) yapıldıktan sonra, (benim gördüğüm kazıklar içindi) aksında oldugunu anlamak için merceğinden bakılarak, mesafesi yani bu şartlarda koordinatının belirlenmesi amaçlı da ölçüm cihazındaki değerlere bakılarak yönlendirme yapılıyormuş. 12 cm sağa kaydır diyo ölçümün başındaki, koca kazık borusunu taşıyan dubadakiler de o kadarı kalsa olmaz mı pazarlığı yapıyorlar ve çakma için iksada da kullanılanın denizde duran versiyonu olan basınçlı bişi vurmaya başlıyo.. Ben hemen ordan kaçtım sesler yükselince, ama en azından total-station ın bildiğimiz üçgenleme metoduyla yerleştirildiğini sonra da bildiğimiz lazer metre gibi çalışıtığını öğrenmenin mutluluyla birlikte:)

Bitmediii hadi kazık olayını öğrendim diyorum bu sefer çizimi geldi önüme, ne aralıklarla, nasıl bir paspayıyla, ne ölçülerde (boruların çapları inç ölçüsüyle hesaplanıyomuş mesela) kullanıyoruz nasıl çizilir ve nelere dikkat edilir.. Bu sefer de onları öğrendi haritacı ve mühendis arkadaşların yardımıyla..

Sonra sahada ilgimi çeken bir başka şey de demirlerin dairesel kolon için bükülüşünü görmek oldu. 2 usta alıyo demiri, taktırıyo bi kenarını dönen dairesel aletin deliğine, sonra da sarılsın etrafına diye sıkı sıkıya asılıyolar, sonunda da 2si de uzaklaşıp bırakıyolar demirin ucunu kendini fırlatıyo demir ama çogunlukla eğrilmiş halde kalarak. Sonra o eğrilmiş demiri çıkartıp bir yenisine geçiyorlar. Eğrilen demiri ise başka biri alıyor ve dikine daha kalın demir çubuklara tellerle bağlayıp hazırlıyor. Bu parçalar da birleştikçe kolonun donatılarını oluşturmuş oluyor.

Bugün ki ders sayılabilecek son şey de beni baya şaşırttı. Bir bölgenin grobetonu dökülmüştü ben geldiğimde ve sonra da yalıtımı başlanmıştı önceki gün. Yalıtımın henüz başlanmadığı kısımda ise, kürekle birileri grobetonu oyuyordu. Napıyo ki bunlar dedim ama geçtim gittim, dönüşte ise daha şaşırtıcı bi tabloya tanık oldum, grobeton dökülmüş alana kepçe girmiş, adamların küreklediğinin bir kaç metre ilerisini kırıp deliyor, şaşkınlıkla izleyip ofise döndüm ve döndüğüm gibi sorumlu kişiye sordum sebebi ne diye, aldığım cevap beni tatmin etti.
Saha işler projeler son haline ulaşmadan ilerlendiği için, ileriki aşamada alnınan bazı kararlar zaten yapılmış olan işleri etkiliyor. Buradaki durum da buna bir örnek; bölgenin grobeton yüksekliği binaların temeline göre hesaplanıp dökülmüş. Ancak havuz ekipmanının ihtiyaç duyduğu derinlik son gelen projelerde gösterilmekte ve bırakılan mesafe bunun için yeterli olmamış. Bu sebeple sonradan öğrenilen derinlikler grobeton delinerek orda bir çukur açılarak (ekipman alanı) oluşturulacaktır.

tamam tatmin eti derken anladım anlamında dedim bunu.. tabi ki de tatmin etmedi ama burda olsanız ve nasıl projesiz bir proje yapıldığıı görseniz siz de hak verirdiniz.. para herşeye çözüm değil, bunu parası olan iş verenlere söylemek gerek.. para kararların kendi kendine verilmesini sağlamıyor ya da para betonun daha hızlı priz almasını sağlamıyor.. neyse projenin sonu gelsin de görelim:)

Bu akşam erken çıkasım vardı, gezesim göresim falan, olmadı, herkesin işi uzadı, birçoğu akşam yemeğine bile gidemedi, bu yüzden de hep beraber pideciye gittik. Ben yemek yemiştim diye tatlı bişiler istedim. Benim gibi yemek yemiş olan egeli biri daha vardı, tahinli pide yi önerdi, alla alla nasıl bişidir falan derken değişiklik her zaman iyidir diyip siparişi verdik. Biraz geç geldi ama bildiğiniz tahinli pide geldi, bildiğiniz derken, hani tahinli pide diyince aklınıza ne geliyorsa o! Lahmacunda et yerine tahin konmuş :)
Biraz ağır bişiydi, zaten tahinin kendisi de beni çabuk keser ama başarılıydı..Hafif acıkmış ama tatlı istediğiniz bir anınızda aklınızda bulunsun güzel bir seçenek olabilir :)

Eve döndüğümde sadece pideciye gitmiş olmanın beni kesmediğini gördüm!
Proje müdürüyle falan oturup sohbet etmek güzeldi ama ben çarşıya çıkmak istiyorummmmmmm!!!!!!!

3.gün / Kandil Simidi




23.01.2013

bugünün özeti kontürüm bitttiiii olucak sanırım..

şöyle ki bugün teklif alma işlerine giriştim.
tabi bunun için önce mimari grubu arıyıp ona sorularımı sordum, detayları ögrendim bulmaca gibi olan projeyi çözdüm (galiba).. sonra firmalara proje paketi hazırladım, firmaları teker teker arayıp iletişim adreslerini alıp, onlara mail attım. üzerine bi onlar beni aradı bi ben onlara geri döndüm projeleri baştan sonra tekrar tekrar anlatıp, sıkı pazarlıkçı yanımı ortaya koyup görüşmeleri tamamladım...

sonuç ne olacak göreceğiz bir iki gün içerisinde...

ofisin bi çalışanı ayrıldı, onun yerine geçtim ben de. kendi firmamın çalışanlarının yanında olmak iyi oldu. sahadaki olayları, toplantıları daha bi yakından takip edebiliyorum böylece.. bir başka odada olmak bile farkettiriyomuş. şefin gelecek olan konteynır ofise geçme isteğini şuanda daha iyi anlıyorum.
hani hemen şurası diyosun ya o iş öyle değilmiş işte..

neyse benim yerimi değiştirmesinler de, konteynırı seveceğimi hiiiç sanmıyorum!

bugün genel bi toplantı vardı. kaba işler ince işler kazıklar herşey konuşuldu.. marina projesi olmasının benim için ilginç olan bir yanı da hakkında hiiç bişi bilmediğim bi çok şeyi görüyor olmak oldu. aslında iksa ekipleri çalışırmış kazıkta falan ama sonuçta benim için ilginç şeyler.. dalgıçların yol gösterdiği bi proje değişik oluyo gerçekten.. düşünsenize adamlar benden de alakasız olaya ve yönlendirmeye çalışıyorla r işleri.. hoş zaten bu kadar kısa sürede bitirilmesi beklenen bir işten ne hayır çıkar bilemedim.. geçen sene yapılan duvarların taşları düşüyor(ona bi çözüm bulmam lazım), temelin yalıtımı yagmurlu bi günde yapılıyor falan.. pek mantıklı işler değil aslında ama bana sorarsanız işin aslı da bu. parası olan paranın herşeyi yaptırabilceğini sanıyo ya yapılıyo işte.. kabası yalandan, incesi boyamadan.. peh!

neyse bugün kandil.. kandil simidimiz eksik olmadı :) normal kandil simidimiz de vardı ama bu da şantiye kandil simidi olduuu:) 14 şubata hazırlanan bir fırından almışlar galiba:) tadı fena değildi. bugün yemek konusunda şanslıydık zaten. yıllardır balık pek tercih ettiğim bişi değildi ama bugün yemekte çıkan balık baya başırılıydı.. yanında da çok çeşit bişilerin olması da ayrı bi güzellik tabi. seve seve gittim yemeklere..
ama sanırım yüzüm pek sevmiyo bu yemekleri.. buraya geldiğimden beri minik minik sivilceler çıkmaya başladı yüzümde.. muhtemelen kötü yağ kullanıyor olmalarındandır. e bi de ben gelmeden önce sırf ızgara diyeti yaptıgımdan sabah kaymak ögle akşam yemeginde bol yaglı yemekler.. bi çözüm bulmak lazım buna da önce bi alışayım bakalım.. bol bol yeşilçayla dengelemeye çalışıyorum şimdilik.

bugün artık evden işe işten eve nin son günü olmasına karar verdim! bugünlük eve gidip duş alıp erken yatmak çok çekici görünüyo ama yarın yorgun olsam da çıkıcam dışarııııı.. bi çarşı insan başka bişi falan göriyim diyorum.. kendime farklı giyineyim diye bişiler hazırladım. neyseki arkadaşın ütüsü hala bende. gömleğimi ütüledim, saçlarımı yaptım, tırnaklarımı boyadım. heh şimdi kendime daha çok benziyorum:) yarın yine postalları giycek olabilirim, çamurda yürücek olabilirim ama olsun. belden yukarı bakınca daha bi bana benzicek:) üzerime şantiye yelegini alınca da ortama uyumlu görüncemmm:) tamam o zamaan sıkıntı yok.

bugün hiç bilgisayar televizyon falan açasım yoktu. sırf müzik olsun diye bi kanal açtım. çok uzun zamandır türk müzik kanalı takip etmemişim baya güzel şeyler çıkmış.. yani daha dogrusu zaten begendiğim şarkıcılardan bişilerin sıralanması da avantajım oldu tabi. müziği açıp ortalığı toparladım, duşumu aldım, kitabımı okudum sonra da uyumaya karar verdim. saat daha 10 ama olsuuunn dedim ki, iyi geceler mesajıma sevgilim aradı 10 dakka onla konuştuk, sonra tam onla telefonu kapatırken annem aradı 20 dakka da onla konuştuk.. derken yine 11 e bağladı saat. neyse bi yandan yeni kitabıma başladım, onu bitirene kadar yine bi kitap kurduna bağlarım ben , ama babam söz verdiği gibi bana kitap göndermezse kitapsız kalırım diye de o kadar hızlı okumıyım diyorum.. hmm aslında çarşıya çıktıgımda aklımda bulunması gereken bir alacak da kitap olmalı.. hep hali hazırda bitane bulundurmalıyım:) niyetine girersem bi şekilde bitiriyorum zaten! her güne bi film demiştim ama henüz kendimi ekrana baglama moduna giremedim.. bi de bişi daha farkettim, çekyat çok rahatsız çoook dar, o yüzden de keyif olmuyo orda.. yatak odasına alırsam bi yatagı film izleme yatagı yaparsam daha iyi olabilir gibi.. hmmm bunu aklımda bulundurayım bence :)



23 Ocak 2013 Çarşamba

2.gün / İstanbul a Özlem

22.01.2013

Peki kabul ediyorum, dün o kadar da kelebekli böcekli bi gün olmamıştı aslında.
Sebebi şantiyedeki ortam değildi aslında, söz verilen noktalarda lafı değiştirmeleri oldu. Eğer bi konuda acaba dediysem ve sorduysam soruma verilen cevabın sonradan değiştirilmesi ve bunu normal karşılamamı beklemeleri beni çıldırttı.
Neyse geçti, farklı noktalara odaklanıp, kendi çıkarıma olacak şeyleri görüp değerlendirmeye karar verdim.
Ama size bir tavsiye, eğer içinize bir kurt düştüyse sakınmayın! Üzerine gidin, kimse sizi sizden daha çok düşünemez. Kendi çıkarlarınızı korumayı bilmelisiniz ve meraklı görünmek, arada kaynamaktan iyidir!

Gelelim bugüne..

Merkezden masaüstüm hala gelmediği için benim emektar laptopla takılıyorum.. Zavallıma fazla yüklenmemek gerek de işte autocadin 2013 ünü yüklemeye çalışınca kaldıramadı. Neyse çok üzerine gitmedim, ama o zaman da yapacaklarımı biraz beklemeye almış oldum. Neyse ki sketch up ta projenin bi çalışması var. Oradan inceledim çalıştım biraz. Sonra da neler yapılması gerektiğini konuştuk uzun uzun.

Bugünün asıl olayı ee nasıl geçcek işten sonraları soruları oldu. Farkettim ki ne kadar merkezi bi yerde yaşıyor olsam da, tam merkezde yaşamadıgım için evlerimiz şehrin ölü kısmında kalıyor. Dolmuş falan geçmiyor ordan, hatta ne dolmuşu bi noktadan sonra sokak lambası bile yok. Buna bi çözüm getirmek lazım, burda 4 ay kalıp çarşıyı görmeden döndüm demek istemiyorum. Bana araç gerek :) Hazır ehliyet de varken uygun bişiler ayarlamalıyım diye bakınmaya başladım. Araba kiralamalar çok pahalıya geliyordu internetten baktığım kadarıyla, satın almak da hazır para istiyor, ödünç bişi bulsam harikulade olacak! Bakalım bakalım belki mümkün olur bişiler.. Araştırmaya devam. Kardeşlerim misafirliğe gelmeden bi çözüm bulmam lazım:)) Para harcarsam çözüm çok da.. O kadar harcamamak da lazım... Bilemedim.. Bakıcaz bi çaresine.

Bugün sahaya çıkamadım.. Daha 2.günden kendime verdiğim sözü bozmuş olmak hoşuma gitmedi ama biriyle mi çıksam dur şuna bakıp çıkayım derken bi baktım hava kararmış.. Neyse bugün de akşam yemeğine gittim, o sırada gezmiş oldum. deniz kenarından akşam manzarası hele ki küçük bi ekiple yemek yeme çok keyifli oldu. Yemek de iyiydi, dün ki menüde öğle akşam aynı yemeği yemek sıkıntı olmadı dünkü karaşimşeği çorbaya çevirmişler gerçekten üst üste 4 öğün mercimek biraz fazla diye düşünüyorum..

Eve geçince bir ağırlık çöktü ki üzerime, bilemedim ne yapacağımı.. İş çıkışları metroda buluşup bişiler yemeğe içmeye çıktığımız zamanları çok özlicem... Şimdiden özlememden belli..

Akşama misafirim vardı, konuşkan bi arkadaş ve ütü gibi medeniyetten gelen bir paylaşım yaptı bana:) Çalışmaya başlayana kadar her bir parçamı severek ütüleyen ben, sanırım şantiyenin en çok kurutemizleme olayını sevicem ! İnsanın vakti olmalı ütü yapmak için yoksa hiiiç bi keyfi yok! Neyse ketlimı açtım misafir bahanesiyle ve yeni çaylarımdan denedim. Reklam olmasın ama tarçın karanfil gayet başarılı bir çalışma olmuş..

Bir günü daha atlattık bakalım..