20 Şubat 2013 Çarşamba

21. Gün / Tel - File - Dane

Kabul etmem gerek ki, okulda uygulamaya yönelik olan derslerimde hocalarım hep en iyileriydi.
Herşeyin teorisini en ideal şekilde öğrendiğimi iddia edebilirim. Hatta pratikte hiç böyle olmaz o yüzden  siz güvenli tarafta kalmak adına şunlara bunlara dikkat edin diye de uyarıldık...

Buraya kadar sıkıntı yok.

Duvar uygulamalarını ele alacak olursak;
duvarın öncelikle duvar-kolon birleşimleri gibi noktalarda hareketli olduğunu,
yapıştırma gibi işlemler için önce sıva uygulamasının yapılması gerektiğini,
sıvanın 2 çeşit olduğunu,
 ince sıvanın son uygulama olduğunu,
kaba sıvanın duvar şakül hatalarını,
birleşim noktaları sorunlarını giderdiğini,
özellikle beton üzerine ya da pürüzsüz yüzeylere yapılacak uygulamalarda sıva teli uygulamasının yapılması gerektiğini,
sıva telinin sıva duvara tutsun diye yapıldığını biliyoruz yani öğrendik...

Gelelim bunun uygulamada karşıma çıkışına..

Sahada kaba işlerden sorumlu teknikerlerden biri ince uygulaması olan sıva işleminde bir hata olduğunu, sıva telinin üzerine harcın sürüldüğünü ve ona göre bunun yanlış olduğunu söylemek için beni arıyor.
İfadesinde kullandığı sıva teli üzerine harç sürülmesi benim bildiğim uygulamada yanlış bir şey değil, o yüzden ne olur ne olmaz diye minik bir araştırma yapıyorum ve doğru bildiğimi teyit ediyorum.

Ve sahaya çıkıyorum.. O sırada sahadakiler de uygulamanın hatalı olduğunu ve neden hatalı olduğunu farketmişler ki ben varana kadar uygulama sıva filesinden rabis teline dönmüş. O dakikaya kadar benim için sıva filesi ile sıva teli aynı anlamı ifade ediyordu.. Görünce aradaki farkı anladım tabi, biri tel biri file ! :)

Sıkıntı şurdaymış, getirelen file ince sıva için uygun olabilecek delikleri küçük bir fileymiş. Bizim de sıva harcındaki danelerimiz iri seçildiği için deliklere nüfuz edemediğinden filenin üzerinde kalıyormuş.. Tel uygulamasında, telin aralıkları çok daha geniş olduğu için problemsiz halledilebildi.

Bunu görünce bir kez daha benim bir aydınlanma anım oldu.

Okulda maket yaparken tecrübelerle öğrendiğimiz 'yaydığın yapıştırıcı bir yerden atar, bölgesel yapıştırma uygularsan daha sağlam tutar' ın , duvar imalatında harç sürülmesinde taraklı mala kullanılması ile deneyimlediğimiz mantıkla aynı şeymiş aslında.. Heryere eşit sürülmüş olmadı gerekli, evet bitişi böyle olmalı ama şap diye sürünce lök diye düşer işte o:) Duvara birleştiği yerlerde tamamı değil de tutunma alanları oluşturulsun diye raya tel ya da file konulurmuş..

Neyse bildiğim ama neden olduğunu bugüne kadar anlamadığım bir şeydi.. Bugün bir şey daha öğrendim!

Sıvanın ilerleyen aşamalarında bir başka sıva filesi getirdiler, daha uygun boşlukları olan birşey.. Uygulamada olmuş gibiydi ama sıva teli tercih edildi..

Taşeronun file de ısrar etmesinin de sebebini anladım.. File rulo halinde geliyor ve montajı kolay.. Ama tel 1buçuk metreye 50 cmlik parçalar halinde geliyormuş,  o zaman daha çok işçilik çıkıyor tabi, bir de tel i potsuz monte etmek de ayrı bir dünya..

Bütün bu gel gitlere rağmen sıva işleri artık gayet iyi gidiyor:)


Ellerimize sağlık!

17 Şubat 2013 Pazar

20. Gün / Şubatta Denize Girmek Paha Biçilemez

Ters tarafımdan kalkmış olmalıyım.. Özetle öyle bir gün bugün..

Yine günün cumartesi olduğunu unuttuğum bir süreçle başladım. Geç kaldım biraz koşturarak çıktım, sevgilim neden günaydın aramalarıma ve msjlarıma dönmüyor toplantıya falan mı girdi modlarıyla erkenden sahaya çıktım. Dünün etkisiyle günde 2 kez dolansam yeridir diyerek ve anca saat 10 buçuk gibi aaa ama bugün cumartesiydiii dedim...

Çalışma isteği ve gücü sıfırdı gün boyu üzerimde, biraz da asabiydim bence.. Ofistekilere asabiyetimi göstermeden geçirebildim günü ama keyfimin kaçık olduğu her halimden belliydi tabi..

Elimdeki işler sarpa sardı iyice, bir şey bitmeden bir sonraki geliyor elime, uykusuzum yorgunum.. Cumartesi çalışma psikolojisi bence..

Baktıkça daha çok görmeye başlıyorum ve merkezdeki şefimin sözleri anlam kazanıyor, herşey bakmak gerek! Bakmadığın şeyde, ufak bir nokta, uygulama ya da bağlantı detayı, ölçüleri profilleri herşeyi sıkıntı yaratabiliyor.. Herşeye bakmak gerek.. Tabi herşeye bakarken de daha çok şey görmek demek oluyor bu..

Günü biraz sıkıntlı geçirdiğim dediğim gibi, bi yerden deşarz olmam gerekti.. Kimsenin çıkası yoktu dışarı ve bu sefer benim de kimseyi takasım yoktu. Birlikte hareket etme zorunluluğu beni çok gerçmişti.. Aradım benim dışındaki tek bayan arkadaşı, yorgunum çıkmıyım ben dedi, tamam dedim ben duş alıp çıkıcam.. Bırakamadı beni arkadaş oldu..

Ne de iyi oldu çıktığım, ne kadar da huzur verici bişeymiş dalgaların sesi.. Burda da buldum kendime beşiktaştaki kafede bulduğum ortamı.. Açık havada, henüz açık olmayan bir plajda.. Şansımıza çay servisi de aldık kendimize.. Suyun sesini duyup, ayakları kuma basıp suya dokunmamak olmazdı tabi..

Arkadaşımın şaşkın bakışları arasında, kumun nemini hissederek, ilerledim suya.. O minik sahil boyunca yürüdüm ayaklarımı kuma ve suya sürüyerek.. Aylardan Şubat! üzerimde mont! ayaklarım çıplak..
ÜŞÜDÜM :) ama değdi, her saniyesine, içimdeki huzursuzluğun, keyifsizliğin, sıkıntının çıplak ayaklarımdan akıp gitmesi.. Değdi o kadar üşümeme..

Terapi gibi geçen bir cumartesi.. İyi ki varsın deniz.. Su..


13 Şubat 2013 Çarşamba

19. Gün / As Üs

İlk geldiğimde bana söylenilen, bu şantiyede bir iş tanımı yapmanın zor olduğuydu.. Bu o anda benim için sıkıntı yaratan bir durum olmamıştı. Ben de pek emin değildim neden ordayım, orada neler yapabilirim ya da neler yapmalıyım.. Hadi dediler peki dedim ben.. Benim gelişim bundan ibaretti. İş bölümünde hiyerarşisinde mi desem üstte birilerinin olması iyi birşeydi benim için, sorumluluğumun daha az olduğu bir ortam yaratıyor, mimar hanım olmak yetiyordu bana..

Buraya kadar herşey yolunda görünüyor, kimse kimsenin işine karışmıyor ya sorun yokmuş gibi oluyor, ama ne zaman ki bir şeyler yanlış oluyor işte o zaman sıkıntı çıkıyor. Beni sahadan aradılar, ben zaten günlük gezilerimi yapıyordum sahada bahsettikleri yere gittim baktım. Haklıydılar haklıydılar da ben napmalıydım bu yanlışın karşısında bunu bilemedim! Konu aslında bir kontrol sıkıntısı, kontrolümü yaparken yanımda olanlar yıktır duvarı dediler. Yıkmak kolay da ne denli titiz bir iş bekleniyor ve acaba gerçekten yıktırma ya da yaptırma yetkisi kimde? Ben ofis içinde bana sorulan ve söylenenler üzerinde kontrolümü sağlamış durumdaydım ancak o an o nokta benim için farklı bir yerdi. Sahada uygulamanın içinde, kontrol eksikliğinden kaynaklı problemin çözümü ya da yıkımı noktasında ne yapacağımı bilemedim.. 

Şantiye stajıma bir kez daha şükrederek bildiğim testleri kontrolleri yaptım, yaptırdım. Hatalı olan noktaları ölçüleriyle belirledim. Üzerine de başını vuracaksan en büyük taşa vur Burcu diyerek, direk proje müdürünü aradım. Başladım anlatmaya, duvarın kolon ve kirişten nasıl kaçtığını, ölçümlerimi, burda kimin sorumlu olduğunu bilmediğimi ve sorumluluk alıp almam gerektiğini sordum. ve Bekle geliyorum oraya cevabını aldım :)



Şefim gelirken bütün ekibi toplamış da gelmiş gibiydi.. İnşaat işleri sorumlusu, tekniker (onu görünce ince işlere onu koyduklarını hatırladım) kendisi ve taşeronu alıp gelmiş. Gösterdim yapılanları ve başladı her kafadan bir ses çıkmaya.. İnşaat işleri sorumlusu ben sana demiştim kontrol et diye diyor bir yandan -bana ipi çektir dediniz sadece ben geldiğimde çoktan o kısım geçmiş oluyor özellikle gelip başlarında dikilmemi isterseniz geleyim ama bunu yapmam gerektiğini bilmiyordum dedim-, tekniker bir yandan herkesin her sorusuna he diyor sorumluluk almak istemiyordu.

En sonunda sıkıntı bulundu, taşeron ayrı bir taşeron ekip tuttuğu ve o duvar işleri taşeronunun da adamları 4 günde 3 defa değiştiği için ciddi bir kopukluk olmuş. Ve işin başında duracak bir saha elemanı eksikleri olduğundan, bizim eleman da saha da yeterince durmadığından sıkıntı çıkmış.. 

Olay buydu ama burda bitmedi. Herkes dağıldıktan sonra herkes yine ayrı ayrı bana geri geldi. Ve o an anladım sahada ustalarla ilk tanıştırıldığımda burda ne kadar çok şef var derken neyi kasdettiklerini... Görev tanımlaması olmayınca nelerin ortaya çıkabileceğini. Benim için sorumluluk almamanın rahat gibi görünmesi ile gizliden o sorumluluk aslında bendeymiş yoksa bendemiymiş ikileminin aslında daha büyük sıkıntı olduğunu gördüm. Ve o yorgun ve sinirli günümün kapanışında yaptığımız toplantıda 'İnce İşler Sorumlusu' olarak tanıtılmanın benim için gerçekte ne olduğunu...

Resmi bir açıklama değil ama bende bişeylerin dank etmesini sağladı.. Bazen o hoşlanmadığım ya da belki de alışık olmadığım konumlandırma aslında bu işin can damarıymış..

11 Şubat 2013 Pazartesi

18. Gün / Pijama Partisi

Yoğun bir iş günü sonrası keyif isteği.. Yıllardır İstanbulda yaşıyordum, en fazla 3 5 defa arabam olsa demişimdir. Aklıma araba geldiğinde genelde kendim kullanayım diye değil de çoğunlukla bir yerden bir yere gidebilme oluyordu amacım ve ihtiyacım.. Ama burda öyle değil.. Geldiğimin 2. gününden beri araba istiyorum ve hala da istiyorum.. Hareket imkanı sağlıyan özgürlük veren bir araç olarak görüyorum onu. Tabi bu biraz bulunduğum ortamdan da kaynaklı. Aracın bir kişiye bağlı olması ve küçük bir yer de olsa araçsız hareket etmenin pek uygun bulunmaması buna sebep.

Bugün bütün bu söylediklerimin etkisiyle ve bunların dışında bir şekilde gelişti.. Şantiyede sahadaki 2. bayan olan haritacı aynı zamanda bizim lojmanda kalan arkadaş biraz rahatsızdı. Geçen hafta sonu çok rahatsızlanınca e onun rahatsızlanması biraz panik yarattı tabi ama ben bu sefer yaşananın fizyolojik oluşundan çok psikolojik olduğuna inandım. Çay teklifi sundum ama cevap gelmeyince bi gidip bakayım dedim, sinirleri yerlebir olmuş buldum, battaniyeyi üzerine çekmiş ağlıyor, ben gelince kalktı oturdu ama hiç keyfi yok.. Dizi vardı o gün gözü ona takıldı sanki tv izlemek onu kendine getircekmiş gibi, ben de tuttum elinden dedim hadi hava almaya çıkalım! dedim. Pijamalarını çıkarmak istemedi, iyi madem böyle çıkarız dedim:) Üzerimize hiç bişi almadan sadece telefon ve anaktarlarla çıktık evden..

Bilmediğimiz yollarda dolandık, burayı biliyoruz o zaman tersine dönelim diye devam ettik yola.. O kadar yakınımızda o kadar farklı havası olan sokaklar mekanlar gördük ki şaşırıp kaldık, bilmediğimize görmediğimize bunca zaman!

Sonunda çektik arabayı yol kenarına marinanın üzerine deniz manzaralı bir noktaya.. Sohbet vardı, bol kahkaha, biraz isyan biraz dedikodu biraz samimmiyet.. Herşey tadındaydı yani.. Uyku inene kadar gözlerimize kaldık orda.. Bi sıcak çayımız eksikti ya da bir sahlep! Küçük şeylerden keyif alma anıydı bütün gece ve çok keyifliydi...


Küçük yerlere özel midir bu durum bilmiyorum, belki de ben daha farklı görüyorum yaşıyorum şartlarım gereği bilemiyeceğim ama bir kez daha içten bir teşekkürler babama 18. yaş doğum günüm için. Ehliyetimin olması iyiydi ama araba kullanmanın benim için bu kadar mutluluk getireceğini bilemezdim tahmin bile edemezdim, sanırım..

17. Gün / Su-İçi-Betonu

Bugün geç de olsa doğramalar ve teklifleri ve gelgitleri bittiiiii!!!

Allahım bundan kurtulmuş olmak ne kadar güzel bir duygudur! Biliyorum günlerdir şikayet ediyorum ama etmeye de devam edicem.. Satın alma bambaşka bir olay.. Elimizdeki verilerin doğru paketlenip hesaplanmış olması başka, firmalarla o işleri takip etmek fiyatları karşılaştırmak, listelemek, ondan önce teklifleri algılamak, oturup hesaplamak kontrol etmek.. Yetmezmiş gibi bire bir firmalarla görüşmek..

Ben para konuşmayı sevmeyen biriyim. Arkadaşlarımla ailemle sevgilimle bile para konuşmayı sevmem, konuşmak zorunda olduğumda da kendimden hoşlanmam, iş için diyerek yapıyorum elbette ama zor bi noktada yer alıyor oluyorum..  Hani aldım verdimle bitmiyor ya iş.. Muhattabı ben olmuş oluyorum firmaların.. Olumlu olumsuz dönersiniz değil mi dediklerinde, olumsuz dönen kişi olmayı sevmiyorum, o teklifi alana kadar cılk larını çıkardığım da hesaba katılırsa tabi haklıyım bence...

Her firmanın satın alması olsun ve satın almayı yapanlar hem işten anlayan hem de projeleri rahat okuyan insanlar olsun.. Mesela bizim merkezde satın almada çalışan mimarlar var.. Çok mantıklı bence.. Hatta inşaat sektöründe bence kesinlikle öyle olmalı!


Dün bugün eğitim günü oldu.. Su içi betonu uygulaması görüp öğrendik.. İfadenin kullanıldığı ilk günden beri, iyi de o ne ki nasıl olur ki diye kafa yorup duruyorum. Yanlız değilmişim.. Ofiste olan inşaat mühendisi arkadaşım da benimle aynı soruları soruyormuş ve bir gün bunu yapacak firmanın elemanına sorduk, bize teorik olarak anlattı şöyle olur böyle olur diye.. İşin özü betonu betonun içine basıyorlarmış! Bu cümle bence çok ciks bi cümle ama ne demek ki dedik ve uygulama yapılırken bizi çağırmasının sözünü aldık..
Bu geçen haftanın olayıydı, dün unutmamış bizi ve çağırdı. Gittik baktık neler oluyor bitiyor diye, alan olarak küçük 2 mye 5buçuk metrelik çelik bir kalıp hazırlanmış ve vinç yardımıyla suya haritacıların verdiği koordinatlarda indirilmiş, pompa arkasında mikser ve az ileri de yedek mikser beklemede duruyor..
Pompacıların havası bir başka, ellerinde uzaktan kumanda resmen oynuyorlar. Son ayarları yapılıyor ve ağzına çelik boru takılmış pompa batırılıyor kalıbın ortasından yere kadar ve 10 cm kadar yukarı kaldırılıyor ve başlıyor basmaya anlatılana göre ilk 1 2 m3 erirmiş içinde (e biz bunu kıyıdan göremiyoruz tabi) sonra başlıyor birikmeye, bizim gözlerin seçeceği seviyede olmuyor ama kalıbın tepesinde duran kişinin küreğinin ucunda görüyoruz betonun izini. 1. mikser bittikten sonra biraz dinlendirmeye karar veriyorlar 15 10 dakikalık bir moladan sonra 2. mikser geliyor ve devam ediyorlar 2. mikserin başlarında boruyu biraz yukarı çekiyorlar ve ufaktan betonun döküldüğünü görüyoruz bu sayede bizler de.

Ben uygulamanın son mikserine kalmadım.. Ama aldığım 1 2 not var; 1.si su kendi kendine helikopter etkisi yaratıyormuş.2. si helikopter sıvılaştırdığı için burda kullanılmazmış ki zaten suyun doğal hareketi sayesinde helikopterden daha pürüzsüz bir yüzey elde edilirmiş.. Bugün de bitmiş halini görünce, gördük öğrendik :)


7 Şubat 2013 Perşembe

16. gün / Turuncu Saçlı Şef



Bugün birsürü yeni kalemde satın almaya çıktık, hafta sonu olanlara devam ettik derken benim içim dışım pazarlık oldu takip oldu ben bu işi sevmedim!

Ben de sevdiğim bişeyi de yapayım dedim ve sabahtan çıktım sahaya..

Hava bahardan çalma, güneş insanın içini ısıtıyor, ofiste oturmak zorunda olanlara acıdım, bu keyif yaşanmaya değer.. Sanki insanın bedeni güneşe o sıcaklığa aç, yavaş yavaş adımlarla ilerledim şantiyede. Buarada şantiyede ilerlemek artık ustalık eseri olmaya başladı, her geçen gün sahada yollar değişiyor, her bulunan boşlukta bir imalat yapılıyor, demirler bükülüyor, prekastlar dökülüyor, bir yandan yıkım devam ediyor bi yandan dolum. Beton mikserleri geziyor ortalıkta, pompalar.. Ortalık tam curcuna analayacağınız. Günlük raporu hazırlaması gereken arkadaş her gün aynı noktadan çekim yapmaya çalışıyor ama ne mümkün bir gün tepesine çıktığı yer ertesi gün yerlebir olmuş girilemez olmuş oluyor.. Seke seke ilerlemek ya da bata çıka yürümek durumunda herkes, neyse ki yağmur yok da şartlar bir nebze daha iyi..

Bugünün olayı duvar taşeronuyla tanışabilmem oldu. Kendimi tanıtmanın yolunu buldum, beyaz baret ve Summa yeleği:) Öyle ahım şahım bişi değil ama 'şefim' ifadesini getiriyor beraberinde.

Bilmiyorum  doğru mu yaptım, ilk selamlaşmanın üzerine biraz samimi davrandım, dertlerini anlamış gibi yapıp biraz şakalaştık.. Saygıda kusur etmeyeceklerine inanarak devam ediyorum hayatıma, ama şimdilik güzel. Çok şef varmış ortalıkta, ki haklılar bunu ben bile yaşıyorum bazen. Çok fazla hiyerarşi var , daha doğrusu çok fazla ilgili var. Marina ayrı, marinanın bağlı olduğu inşaat firması ayrı ama inşaattan sorumlu olan biziz, e bizim de taşeronlarımız e bi de bizim taşeron işi yaptırmak için bir duvar taşeronu getirince adamların kafası karışmış. Neyse ben tek bayan olduğum için kurtarıyorum galiba, unutamazlar karıştıramazlar sanırsam beni. Hoş insanların beni birileriyle karıştırması zaten fiziksel şartlardan dolayı çok zor:)

Bugün bir kez daha ne kadar şanslı olduğumu düşündüm duvar örümündeyken, okulum bana bu konuda çok iyi bir eğitim vermiş. Duvar örüp okuldan mezun olan mimarlarız biz, neden taraklı mala kullanılmış neden tokamaklanır ve nasıl yapılır.. Üzerine bir de yaptığım şantiye stajının ne kadar kıymetli olduğunuve ne kadar iyi bir konumda yapığımı farkettim. Çok büyük bir şantiyenin kontrolör firmasında yaptım ve fore kazıktan, döşeme kolon imalatına, duvar örümünden sıvaya herşeyi birden gördüm. Kontrollerinin nasıl yapılması gerektiğini yani bu sayede hataların nerde olabileceğini görmüş oldum.. Farkında değilmişim o anda ama şuanda keşke staj defterim daha detaylı ve yanımda elimin altında olsa diyorum. Bunu bu kadar arayacağımı hiiiç bilmiyordum:)

Ustalar bu kadar bilgi sahibi olmama şaşırdılar açıkçası, hiç kimse sormuyorken benim sormam, konu hakkında bilgili olmam baya değişik oldu:) Benim için iyi ama onlar için kötüydü muhtemelen, o sahaya ilk çıktığında dalga geçilen lerden olmamış oldum:) Önümde daha yol var ama olsun.. Güzel bir başlangıç oldu bence.



Sanırım bugünlerde biraz daha satınalma işi yaparsam kendimi toptan saha mimarı olarak atamak için elimden geleni yapıcam!

15. Gün / Kale Dibi

Bugün sabahından akşamına yoğundu, bir yandan ustaları yapılan işleri kontrol ediyorum takip ediyorum ki nokta detay olarak olaya baktığımda e adım adım projeyi ezberleyememiş olmam normal olsa da orada örülen duvara bakarken bu bir eksiklik oluyor.

Bir yandan bugün için taşeronun mimarı ile sözleşmiştik, birlikte oturup projeyi çalışalım dedik. Taş uygulaması burada normalden biraz farklı, normalde taş uygulamaları seramik gibi düşünülür, birbirini takip eden derzler, tek boyut ya da düzenli bir döşeme çalışması vardır. Ancak bu projede böyle değil.

Bodrum da yapıların geleneksel özelliği beyaza boyalı olmalarıdır. Çok yüksek olmayan mustakil, beyaz ve teras çatılı evlerden oluşur Bodrum silüeti. Buna ek olarak kale gibi bir yapısı vardır. Bu bölgedeki modern tasarımlarda bu korunmuyor elbette ama çok abes durmaması amacıyla da bir benzerlik yakalanmaya çalışılıyor. Kireç boyanmayan yerler beyaz kompakt plakalarla kaplanıyor ya da (kale den ilham oldugunu düşündüğüm) taş kaplama yapılıyor.

Bizim projede de bu 2. bahsettiğim kalede ilham alındığını düşünüyorum. Projenin bir iki yerde tanıtımını okumuştum ve böyle bir ibareye rastlamadım ama, düşey derzlerin birbirini takip etmeyip yatayda etmesi ve tek tip değil de farklı tiplerde karışık bir görüntü elde edilmeye çalışılması yığma yapıların uygulamasını aklıma getirdi. Bir de uygulanan ada kısmın da bir kule yapılınca burası kale gibi yapılmaya çalışılıyor dedim kendimce:)

Etki böyle olunca çalışma da biraz farklılaşıyor tabi ki, yatay derzler bütün bina boyunca birbirini takip edecek, ama farklı kotlarda bitip devam ediyorlar, kesik parça konmamasını istiyorlar derken kaplamanın tasarımı ciddi bir iş anlamına geliyor. Neyse ben bunu merkezdeyken taş ile yoğun bir çalışma yapmış ve mimarlık adı altında kazandığım göz ve algıda seçicilik ile çözdüm, bir de burda işi hızla bitirmek isteyenlere anlatmak kaldı ki.. off..

Önce uygulamayı yapacak firmanın mimarına anlattım, yok olmaz öyle dedi, tuttum elinden götürdüm, al bak dedim, uygulamanın dibine kadar girip aaaaaaaaaaaaaaaaaaaaa diyene kadar da vazgeçmedim:) ve başardım! Sonra bi de bunu hadi başlayıp bitirelim diyen şefime anlatmakla vakit geçirdim ki bu gece 9 a kadar kalmam anlamına geldi..

Neyse ısrarlarımla çözüldü mü sorun çözüldü.. Daha doğrusu sorun algılandı, yap geç değil otur çalış işi olduğunu gördük hep birlikte, e zaten çözüm için önce sorunu anlamak gerek ya!

Buarada hala teklifleri toplamaya çalışıyorum.. Baya sıkıldım bu durumdan.. Satın almacıların işini lütfen satınalmacılar yapsın!

5 Şubat 2013 Salı

14. Gün / Ofiste 4 Yaş Oyunları

Güne insanların facebookta twittterda 'iyi pazarlar' dilekleriyle başladım..
Ve yaptığım paylaşım da günümü özetliyordu sanırım;
' Herkes iyi pazarlar diliyor, pazar diğer günlerden farklı bir gün galiba'

Şantiyeye geldiğimin 2. pazarındayım.. Haftanın günleri beynimde bir çorba. Her gün iş, her gün aynı tempo. Haftasonu ya da tatil günü ya da farklı hareket ettiğim bir gün olmayınca belirleyici pek bir şey kalmıyormuş insanın hayatında. Ben çalışıyorum diye herkes çalışıyor gibi geliyor. Her cumartesi pazar sevgilim işe geç kaldı galiba beni aramadığına göre diye başlıyorum güne.. Neyse alışırım diyeceğim ama pek mümkün görünmüyor..

Şantiyenin ilk günlerinden beri yani 3 aydır burda olan bir deniz işleri sorumlumuz var. 3 aydır tatil yapmamış, kaza geçirdiğinin ertesi günü bile 11de işe gelmiş.. Pazar günleri kızını getiriyor ofise. 4 yaşında bir cimcime:) Kızımın yüzünü göremiyorum, her gün burdayım diyor, e kızı da sevince şantiye ortamını öğleden sonra misafirimiz oluyor.

Neyse cimcime ofisteydi bugün, babasının çıkması gerektiği için bişi istersen abinle ablana söyle diyerek bize emanet etti, önüne de açtı bilgisayardan bir oyun..

Oldum olası çocuklara karşı ilgiliyimdir. İhtiyaçlarını anlar ve ona göre hareket etmeyi severim. Bi şekilde de genelde şansım yaver gider de anlaşırız.. Aynı zamanda çocukları gözlemlemeyi de çok severim, onların bakış açıları hareketleri benim için hep kayda değer olmuştur. Yine geçen hafta da bu cimcimeyi dikkatle izlemiştim. Dikkatimi çeken dikkatinin ne kadar çabuk dağıldığı olmuştu. Yani aslında ona göre değil tabi ki de bize göre öyle. E bizler ofiste 12 saat aynı masada oturma yetisine sahip olabiliriz de bunu 4 yaşındaki bi çocuktan beklemek hak verirsiniz ki pek mümkün değildir.Neyse annesi babası hazırlıklıymış bu konuda, yapbozu, hikaye kitabı, oyunu herşeyi çantasındaydı, kendi çayını bile getirmiş:) Yapbozdan sıkılınca bilgisayarda oyun açılıyor ondan sıkılınca babası ona kitap okuyor derken geçirdi günü. Ben de izledim onu keyifle:)

Bu hafta babası çıktıktan sonra -işlerimin de rahat olması sayesinde- ilgilendim biraz cimcimeyle. İlk başta bize hiç yanaşmıyordu, ama belli bir noktadan sonra etrafa bakındığnı gördüm, oyunun mu kapandı diye sordum, yok canım sıkıldı dedi. E ben de sıvadım kolları neler yapabiliriz diye. Geçen haftaki oyalanma stoğu geldi aklıma, ne getirdin yanında diye sordum, ödevi varmış hanfendinin :)) Ben de baktım öğretici oyunlar kitabı getirmiş çantasında, açtık başladık yapmaya, uzun-kısa, altında-üstünde, çiçek-vazo, anne-yavru eşleştirmeleriyle bi 10 sayfa geçirdik. 10. sayfada artık dikkati dağıldı, etrafa bakınmaya başladım neler yapabiliriz diye benim üretimim onun tüketimi modunda ofis malzemelerinden oyunlara başladık.. Önce stabilolarla resim yaptık; çam ağaçları çizip onları noel ağacı gibi süsledik, ellerimizin şeklini çizdik, ataçlardan kolye, lastiklerden resim yaptık-köpeğimiz şişko oldu koyuna benzedi:)- tek bişi yapmadığımız masamın üzerindeki malzeme mini stiker lardı, bunlarla da bişeyler yapalım dedi. Bir lavabo ziyareti esnasında ampl yandı ve hanfendiyi koridora çıkardım, bizim ofisin orta kısmı geniş ve bembeyaz duvarla kaplı, bir fotokopi makinası ve bir iki koltuk dışında bişi yok, rengarenk stikerları duvara yaptırdıgımız yeri bulma oyunu oynadık ve inanın biraz koşuşturmacalı, biraz heyecanlı hem de araştırmacalı olunca cimcimenin çok hoşuna gitti. Oyunun onu babası toplantı yaparken oyalamasını planlamıştım sadece ama toplantı bitti babası onu bisikletle gezdirmeyi teklif etti ben yoruldum ama yok o devam etmek istedi:) Enerjisi bitmek bilmedi anlayacağınız:))

Benim için hoş ve keyifli bir tecrübe oldu ve ben bile hayran kaldım kendi üretkenliğime.. Demek ki ofis malzemeleriyle 4 saatliğine 4 yaş oyunları hazırlamak mümkünmüş:)

Günün geri kalanını hava ne kadar güzel ama ben ne kadar yorgunum -önceki günki eğlencenin acısı- diyerek geçirdim.. Pazar günü diğer günlerden 2 saat erken çıkabilmek yani günü aydınlık görmek gerçekten güzeldi..
Bir minikle keyiflenen hoş bir pazar günü :) şantiyemin 2. aralıksız haftası da bitmiş oldu..

Daha nice çalışılan pazarlara...

13. Gün / Geceleri Güzelsin Be Bodrum

Ben 2012 haziranda İTÜ mimarlıktan mezun olmuş bir bayanım. Hala kendimi mimarlık öğrencisi olarak görmemek için enerji sarfediyorum ve bugün duvar örümüne girişmiş ustaların karşısında mimar olmam gerektiğini ve işimin benim için boyut değiştirdiğini farkettim.

Sabah benden sırasıyla herkes planları istedi, duvar örümü başlayacakmış diye, sonra da inşaat sorumlusu duvar örümlerini günlük takip ve kontrol etmemi istedi. Beraber çıkalım dedi ve beraber çıktık ama onların başka başka dertleri olduğu için ben duvar örümünün başladığı yerde kaldım. Örüm başlamadan ip çekmelerini istemiş boydan boya, onları kontrol et sıkıntı çıkmasın kolonlar düzgün olmayabilir bile dedi ve benden de bunu devam ettirmemi istedi. Tamam diyip ustaları izlemeye koyuldum.

İplere dikkat ettim, 2 kolon arasına germişler sadece, dedim ustam biraz daha uzun gerseniz, olmuyor uzun gerince rüzgar oynatıyor dediler hak verdim ama bişey de yapmak gerek.. Asıl sıkıntı inşaatta hala hassas ölçüm için ip kullanan zihniyette aslında ama türk inşaat sektörü için bu konuda yapacak bir şey yok diyebiliyorum anca.. Neyse sonra da amcam ekledi biz onu 2 açıklık arasına gerdik zaten diye..
Gülsem mii ağlasam mı bilemedim, gözüm görüyor ipin nerden nereye gerili oldugunu ve nereden sonra olmadığını çiviler 2 kolon arası çakılmış daha ne olsun!

Yani usta kendi aklınca beni yiyo! O dakikada anladım ki onların alışık olduğu insanlarla gelip kendimi bi tanıtmam gerek! Kimin nesi oldugu belli olmayan ben olarak geziniyorum sonuçta ortada.. Yani muhtemelen onların bakış açıları böyle..

Neyse bugünlük böyle olsun dedim, ordan yemeğe geçtik, duvar örümünden sorumlu olan kişiye anlattım olanları, keşke haber etseydin de beraber gitseydik sahaya dedi, yarın için sözleştik, beni bi tanıştırcakmış onlarla..

Sahadaki heyecan da böyle geçti. Şantiye artık daha çok benim alanıma giren işlere bürünmeye başladı. Bundan sonra sahada daha çok inceleme ve ofiste daha çok takip işlerim olacak diye düşünüyorum..

Bugünün asıl olayı Bodrum u yaşamak oldu:)
Gençler olarak çıktık.. Şantiye hayatının bir diğer boyutunun da birlikte hareket etme kısmını gördüm yaşıyorum ve ister istemez, her yaştan insanlarla bişeyler yapmak güzel olsa da her zaman herkesle aynı zevklere sahip olmuyorsunuz.. Ben de severim arabesk takılmayı ama her oturduğumuzda damar şarkıları dinleyecek kadar değil! Yani bundan bu kadar sıkıldığımı anlamamıştım gençlerle çıkıp kendimize göre mekanlarda takılıp tarif edilmez keyif yaşayınca heh dedim benim ihtiyacım olan buymuş:)

Neyse canlı müzik eşiliğinde ( nerdeyse her şarkıyı sevgilimle paylaşmak suretiyle ) babam için keskin bıçak çaldıraraktan keyifli bir geceydi..

Yenilerinin olması dileğiyle:) Gündüzlerini pek göremedim ama geceleri güzelsin be Bodrum..

2 Şubat 2013 Cumartesi

12. gün / Denizciler Kıraathanesi

Bugün sabahtan firariydik!

Yalıkavak ilginç bir yer, banka yok içinde bankamatikler var sadece, daha ilginci bankamatiklerden ödeme yapma imkanı yok.. Burada sadece para çekebiliyorsunuz.. Başka bir şey yapabilmek mümkün değil..

E ay başı olunca yeni gelenlerin bankamatik kartlarını alması(bankamatikleri kargoya vermiyorlar), ödeme yapacaklar falan herkesin bir sebeple merkeze inmesi gerekiyor.

Ben de bu durumdan faydalanıp ordan para çek buraya yatır-yatırama olaylarına son vermek daha dogrusu bu noktada girmemek için online işlemlerimi açtırmaya niyetlendim.

Sabahtan çıktık yola, neyse ki Bodrumda bütün bankalar tek yerde toplanmış, işlerimizi hallettik ordan da merkezdeki işlerimizi halletmeye indik. Askerlik şubesi tecil için ehliyet kabul etmiyormuş illa nüfuz cüzdanı istiyormuş, ondan bütün işlerimizi hallettik diyemiycem ama işlerimiz bitince Denizciler Kıraathanesinde toplandık. Bodruma gelen bilir sahildeki çay bahçesini:) Aslında kahvaltı etmiştik ama bu aralar ettiğim her-gün-aynı kahvaltılar beni hiç memnun etmediği için biraz keyif olsun diye karışık omlet sipariş verdim iyi de yapmışım:) 3 kişi paylaştık bir omleti ama o iki çayın arkadaşı ve keyfimize değer oldu:)

Çok oyalanmadan kalktık ama gün aydınlıkken, insanlar hareketli sokaklar doluyken (kış versiyonu da olsa) hayat varken yani dışarda olmak güzeldi:) bir gün en azından bir yarım günümüzün tatil olması gerektiğine karar verdik ama tabi bunun mümkün olacağından değil..

Günün geri kalanını da telefonda geçirdim diye özetleyebilirim aslında, beni arayanlar tekliflerinden bir şey anlamadığım için aradıklarım.. Saatlerce kendimi anlatmaya uğraştım, başardım sanırken bambaşka bişeylerle onlar çıkıyor karşıma.. Acilen mikrofonlu bir kulaklığa ihtiyacım var, yoksa kulaklarımı ve boynumu kaybedicem..

Annem aramış 2 kere hep meşguldü telefonun kimle konuştun o kadar uzun dedi.. Dedim uzun da konuştum , çok da konuştum, çok kişiyle de konuştum.. Beynim kızarana kadar konuştum neyse ki sonra mesaileri bitti:)

Biz kaldık, 2 kişi elimizdeki işleri bitirir gibi yapalım en azından dedik.. Başka türlüsü zor olacaktı gibi geldi.. Baya geç çıktık, yemeği de es geçtik.. O deil de burdaki karbonhidrat beslenmesinden bir duba gibi çıkıcam diye korkuyorum.. Bir çözüm bulmak gerek..

Dünkü yoğunluğun üzerine biraz dinlenmek gibi oldu bugün, kendi yoğunluğu içerisinde olsa da. Ve bir karara vardık, şantiyede kafa rahat en azından çok işin olsa da özet olarak tek işin var. Dağılıp parçalanmıyorsun ve  böylece bir işi layığıyla yapabiliyorsun.. Yapabiliyoruz yani :)

Akşamki hoş sohbetin üzerine e iyi çalışmalar o zaman..