17 Ocak 2015 Cumartesi

Oğlak Burcu nun İnadı

Evet oğlak burcuyum..

En belirgin özelliğimiz inatçılığımız. Biliyor ve seviyorum :) Bir kişisel gelişim uzmanıyla yaptığımız tartışma sonucunda aslında benim inatçılık olarak değerlendirdiğim ve zaman zaman öyle görünen özelliğimin kendine güvenle / ısrar arasında bi yerlerde olduğunu ve inatçılığın aslında bu olmadığına kanaat getirmiştik.. Ben ne kadar bunun inatçılık olmadığını artık bilsem ve söylesem de çevremdekiler bunu inatçılık olarak görüp, değerlendirmeye devam ettiği için yineliyorum; inatçı olmayı seviyorum :)

Bu noktada öncelik neyi bilip neyi bilmediğini bilmekte ve de bildiğinin ne kadar güvenilir olduğunu tartabilmektedir. Çalışma hayatımın üçüncü yılı içerisindeyim. Bu süreçte ilk zamanlarımın ciddi bir sessizlik içerisinde gözlemle geçirdiğimi söyleyebilirim açıkça. Bildiğimi sandığım şeyler, bilmediğimi sandıklarım, gördüklerim, öğrendiklerim ve incelediklerimle harmanlandım. Kısaca nasıl yaklaştım diye bakacak olursak, ilk aşamada benden neler istediklerini anlamaya çalışıp, anladıklarıma istinaden neyi ne kadar yapabildiğime baktım. ikinci aşamada söylenilenlerin ve istenilenlerin üzerine, istenilmesi gerekenler, olması gerekenler kısacası yapmam gerekenleri kendim çıkarmaya başladım. üçüncü aşamada olması gereken ya da olmaması gerekenleri görmeyi ve göstermeyi öğrendim. dördüncü aşamada doğruyu bildiğimi saklamamayı öğrendim. beşinci aşamada çözmeyi bilmeme rağmen nasıl öngörmem gerektiğini, yani ileriyi görmeyi öğrendim ve şimdilik altıncı aşamadayım; Bildiğimi, inandığımı sesim çıktığı kadar istemeyi öğrendim.

Bahsettiğim her aşamayı bi önceki seferinde ya yapamıyorum ya da henüz değil diyerek yaşadım :) Her o aşamaya geldiğimi farkedişim çok bi kıymetli, çok bi keyifli oldu o yüzden.
Kendime fazlasıyla güveniyorum, hatta belki de olması gerekenden fazla.. Ama bi yandan da kendine güvenmeyenlerin, seslerini yükseltmeyenlerin en çok eleştirildiği ve kaba bi tabir olacak ama 'faka bastığı' anlar seslerini çıkarmadıkları, doğru bildiklerinde ısrar etmedikleri durumlar olduğunu gördükçe, yapmam gerekenin zaten bu olduğunu gösteriyor bence. Duruma bu açıdan bakınca, kendi bildiğimi düşündüğüm şeyler için inatlaşarak çevremdekilere sıkıntı çıkarmak, daha sonrasında niye ses çıkarmadın diye onların bana sıkıntı çıkarmasından daha manalı oluyor.

kısacası; doğru bildiğimin üzerine gittikçe ben yaptığım işten memnun oluyorum. Aldığım sorumluluk her zaman herkesin hoşuna gitmeyebiliyor.. O yüzden bunu yapmak istemeyenleri de anlıyorum. Ama sanırım ben onlardan hiç bir zaman olamayacağım.. ve bundan gayet de memnunum ;)




5 Ocak 2015 Pazartesi

Cuma'ya Az Kalmış...

Pazartesi gününden 'cumaya az kalmış' diye sevinmektir şantiyecilik..
Evet bu birebir yaşanılan ve düzenli olarak yaşanılan bir gerçektir. Şantiyede (Türk şantiyelerinden bahsediyorum) çalışma büyük çoğunlukla iki haftada bir gün izin (az da olsa hiç izinsiz) şeklindedir. Normal insanlar bugün cuma hadi dışarı çıkalım dediğinde -cuma değişik bi gün mi ki?- diye sorular oluşur kafalarda.. 

Hele ki benim şuan bulunduğum gibi müslüman sistemde çalışan bir memleketteyseniz aklınız iyice allak bullak olur. iki haftada bir cuma günleri tatil yapılıp adına da yat cuması denir. Çalış cumasından yat cumasına geçen haftaya da işkence denir :)

İşler zor yani, hayatın ana merkezi iş, işin yan kolları da işin konuşulduğu ortamlardır.. İşi işte bırakmak bir şantiyeci için baya baya zordur.. Özellikle de siz eve gittiğinizde hala sahada sizin istediklerinizi yapmak için kalmış adamlar var ise..
Geçen gece birçok ekibe birden iş yüklemiş, işler bitmezse ertesi gün sıkıntı çıkacağını bildiğimden arkadaşları alıp geldim sahaya.. Kahve içme bahanesiyle dışarı çıkan arkadaşın kendini sahada bulması da paha biçilemez oldu tabi ki... Ama gece gece iş yetiştirmeye çalışan adamlara alınan bi kaç paket büsküvi ve meyve suyu o yorgunluğa rağme keyifli bir molaya da sebebiyet verebiliyor:) bunu görmek ve paylaşmak da benim şantiyecilik ruhumu yansıtıyor sanırım..

Yat cuması gelse de yatsak.. Tabi yatmayıp gezmek de bi seçenek de sonrası da pek yorucu bea ;)


Yemek Yapmayı Seviyorum

İnsanın mecburiyetlerin dışına çıktığında keyif aldığı bazı şeyler vardır..
Yemek yapmak da benim için böyle birşey!
Basit bir açlık hissinin geçirilmesi amacıyla planlanmış doyurma eyleminin, bir keyif ve görsel şölen haline çevrilmesi sanırım benim için özel bir keyif :)
Annemin bizlere hazırladığı doğumgünü masaları ve önemli biri için verdiği veda yemekleri sanırım bu konudaki fikrimin ve yaklaşımlarımın beslendiği zamanlar olabilir..
Bu şantiye ilk başladığında, kampta kalırsam en çok özleyeceğim şeyin mutfağım olacağını düşünmüştüm.. ki zaten Ekvator Ginesi nde geçirdiğim 2 ayda 2 defa şantiye mutfağını işgal etmek suretiyle yaptığım çalışmalar da bi nevi bunun ön gösterimiydi bence.

İlk geldiğim haftalarda evde yaşayan bir arkadaş ''bu yaptığım börek beni işten koparıp, burda keyif almamı sağlayan bi bahane '' demişti. Sanırım ona şiddetle katılıyorum 2.ayımın dolduğu ve işimin yoğunlaştığı bu zamanda. Eve gitmek evcimenlik gibi görünse de bir keyif halini almaya başladı yine.. Servise bindiğimde marketten neler alacagımı planlıyıp, eve vardıgımda mutfaga dalıp, kendime rengarenk sevimli tabaklar hazırlamak, ya da daha da keyiflisi, yemekten zevk alan insanlar için farklı tatlar, farklı sofralar hoş sohbetler kurgulamak...


Renklerin dengesini kurgulamak önemli bence sofralarda:)
Renkli masa örtsü üzerine çok çeşitli renklerde hazırlanan sofra göz yorabiliyormuş :)


9 Kasım 2014 Pazar

''İNSAN''

Dün annem dedi telefonda 'insanlarla olmak sana iyi geliyor' diye.. ne de güzel bir özet oldu bu :)

Şantiye zor, şantiye sıkıcı, burdaki hayat monoton.. Benim için işi de hayatı da çekilebilir kılan tek şey insanlar.. İlk şantiye tecrübemde benim gibi ilk şantiyesinde olan mühendis arkadaşımla vardığımız bir ortak kanıydı bu.. Çalıştığımız insanlar; işin lokasyonundan, niteliğinden ve hatta parasından çok daha önemli! He biz bu cümleyi ilk kurduğumuzda daha çok yöneticilerden bahsediyorduk ama şuan diyebilirim ki bütün ekip için geçerli bir cümle bu. Çalıştığınız insanların samimiyeti, işe ve size yaklaşımları, sıkıntıya çözümleri, güzelliği görmeleri herşey sizin motivasyonunuzda önemli rol oynayacaktır..


Aklımda hiç yokken bilmem kaç bin km uzaklara geldim yine.. Peki seni ne ikna etti diye sorarsanız, açıkça söyliyim.. Beni buraya yönlendiren kişinin ekip hakkındaki yorumları.. Şantiye şefiyle yaptığım ilk görüşmede de bunun mesajını aldığımda gelmek için gerekenleri pek sorgulamadım.. Daha çok bırakacaklarımı sorgulayarak karara varmış oldum..

İnsan faktörü her konuda önemli.. Geçen bizim liseden inşaat mühendisliğini kazanmış bir kız sordu bana, kendimi geliştirmem için ne tavsiye edersiniz diye.. İnsan psikolojisi çalış dedim :) Düşündükçe de ne kadar doğru bişi söylediğimi farkettim.. Dünyanın neresinde olursanız olun, hangi iş ile ilgilenirseniz ilgilenin, hangi konumda kimle çalışırsanız çalışın hayatınızdaki en önemli kalem 'insan' olacaktır.. İnsanlarla uygun iletişimler kurabilirseniz, size açılmayacak kapı, çözülmeyecek sorun kalmayacaktır..

Bunların yanısıra, dilini bilmediğim, hayat akışına çok da uyum sağlayabileceğim bir ortam olmadığını düşündüğüm bu memlekette 'keyfim yerinde' dememi sağlayan insanlara da teşekkürü borç bilirim ;)  Her ne kadar henüz bu yazıları okumayacak olsalar da:)

27 Ekim 2014 Pazartesi

Bir İleri Bir Geri.. Peki Nasıl Sıralı

Selamlaaar

Blog a başladığım zamandan bu zamana çok zaman geçti..Ve kısaca  ben neler yaptım anlatmak istedim..

Cv me insan kaynaklarının yorumu istikrarlı iken, bana sorsanız daldan dala ilerliyor oluşum..
Hala bir karar verebilmiş değilim sanırım :) ya da yaptıklarıma bakılınca bu söylenilebilir..
Hala kendimi besliyorum hala öğreniyorum..Ne zaman birşeyleri bildiğimi iddia edeceğimi de merakla bekliyorum..

Şantiye düşünürken ofiste başlayan iş hayatım, beklemediğim anda bir şantiye tecrübesi, üzerine yine kurulu düzene dönüş, üzerine herşeyin en kolay olması beklenen noktada en ağır gelen sen bi bakalak ol da bitiversin ile bitmeyen bir süreç.. Sonrasında beklenmedik bir süprizle kısa süreli bir yurtdışı macerası.. Şantiye ve ofis arasında gidip geldiğim, her yere bir beklentiyle gidip, beklentimden tamamen alakasız donanımlarla döndüğüm bir süreçti oldu aynı zamanda..

Bodrumda, İstanbulda, Ekvator Ginesinde Malaboda, şimdi Cezayirde Oranda... Merkezde, şantiyede, sahada, ofiste, şantiye ofisinde.. Baya çeşitlendirdim işte :)

2 yıllık meslek hayatıma 3 iş bitimi sığdırdım.. Yüzlerce insan tanıdım..  Onlarca insan için çalıştım.. Çok zorlandım bir o kadar da keyif aldım.. ve bugün buraya ulaştım..

Önümde nasıl bir süreç var bilmiyorum ama bugün sahada belirli bir bölgeden sorumlu mimar olarak elimden geleni yaptığımı zannediyorum :)

Birikimlerim yazılarımda sürekli geri dönüşlere sebebiyet vereceğiiçin bahsetmem gerektiğini düşündüm.. Herhangi bir işe bakarken ama biz böyle yapmıştık ya da aa bu böyle de mi yapılırmış gibi yorumlarım oldukça yazılarıma aktarmamam da olanaksız olurdu..

neyse bakalım benden bu kadar :))
umarım süreçten keyif almaya devam edersiniz...

26 Ekim 2014 Pazar

Beyin Takımı

Beyin takımı diye bir kavram vardır, hangi iş olursa olsun önce aslında pek de ortalıkta görülmeyen gizli güçler gibi bişileri planlayan, organize eden ve aslında hataların minimuma inmesini sağlayan sistem ya da kişilerdir..


Bi iş beyin takımından çıkmazsa, bilin ki o işte ne süreç, ne kalite ne de düzen istenildiği ya da beklenildiği gibi olacaktır..

Bu kadar önemli oldugunu söylediğim bu ekip ya da sistem peki neden herkesin bildiği gözle görülen bir ihtiyaç ya da beklenti değildir..

Bunun daha eğitim aşamasından başladığını düşünüyorum.. Mimarlık eğitiminde sadece bir seçmeli derste karşıma çıkan bir olguydu bu, bütün eğitim hayatımız boyunca bizlere böyle bir şeyin gerekliliğinden bahsetmediler.. Para için düzen kurmak herkesin aklına geliyor, ancak imalatın da düzeni bütün bu ilişkileri etkiliyor..

Peki ben o seçmeli derste ne ögrendim ben biliyor musunuz? İnşaatın boş sahadan bitmiş yüzeylere kadar ilerleyen bir süreç olduğunu.. Birbirine bağlı olan bütün bu işler ve sistemler doğru bir planlama ve organizasyonla mükemmel sonuçlara ulaşabilir.. Bunun tersi olarak, önceden öngörülmeyen herşey zamanla büyük aksamalara ve sıkıntılara sebep olabilir..

Bir işin diğerini nasıl etkilediğini bilmek, buna göre hangi işin ne zaman ve nasıl yapılacağını planlamak önemlidir.

Şuan bulunduğum şantiyeden küçük bir örnek vermek gerekirse; kazan dairesi 7 m yüksekliğindeki bir mekan ve bu mekanın yaklaşık 4 m si yer altına gömülü. Dışarı direk çıkış sağlanması amacıyla çelik bir merdiven yapılacak şeklinde projelendirilmiş. Ancak bu imalat çelik işleri işin her aşasında temiz ve dertsiz olarak yapılabildiği için kaba inşaat değil de ince inşaat başladığında yapılmaya başlandı.


İmalatla ilgili hiç bir sıkıntı yoktu, taki montaj için betonu deldikleri yerlerden su gelene kadar.. Odanın gömülü kalan kısmı, işin daha kaba aşamasına yalıtılmış ve dışı toprakla doldurulmuştur. Ancak bu çeliğin montajı sırasında duvara açılan delikler bu yalıtıma zarar vermiş ve yapılmış olan işe geri dönüşe sebep olmuştur.




Bu bahsettiğim aslında çok basit bir sıkıntı, daha işlerin çıkmaza girdiği ve çok daha büyük sıkıntılara sebep olunabilecek hatarın yapılması basit bir önceden genel bir bakışla yani imalat aşamasına gelmeden imalatı değil işin tümünü düşünen bir beyin takımının bakış ve çalışmasının eksikliğinden doğmaktadır..


24 Eylül 2014 Çarşamba

27. Gün / Emre Arolat la Toplantı

Yazılarıma tekrar döndüğümde taslaklarda kalmış bu başlık ve kısa bir yazısıyla karşılaştım.
Kendime gülümsedim çünkü geldiğim ilk gün farklı kişilere anlattığım hikayelerimin aslında 27.günden olduğunu farkettim ve sizlerle de bu günümü paylaşmak istedim. (kayıtta kalmış olmasaydı kaçıncı gün olduğunu asla hatırlayamazdım :))

Şantiyemin ilk ayı dolmak üzereyken, bir cumartesi bünyem artık yeter sinyalleri verirken, yorgunluk; gözlerimden ,ellerimden, ayaklarımdan buram buram akarken, yoğun geçeceğini bildiğim, bi önceki haftadan iyi çalış diye ayarımı aldığım bir cumartesi sabahı,  kendime ve bedenime hatta ruhuma bir iyilik yapıp işe 2 saat geç gittim..

Dinlenmiş olmanın mutluluğuyla şantiyeye yürüdüm ve ana kapıdan girdikten sonra ufak çapta bir şok yaşadım.. Geldiğim günden beri ortada ve yol kenarında duran toplamda yaklaşık 8 tane bina yerlebir edilmişti. Önceki akşam 7 sularında işten çıkarken en ufak bir hareket yokken, sabah 10 da yerlebir olmuştu ortalık.. Kırıcılar bir yandan taka taka kırıyor, bir yandan kepçeler molozları kamyonlara yığıyor, bir kamyon gidip yerine hemen yenisi geliyor.. Korkunç bir trafik ve yoğunluk içinde şaşırmış gözlerle etrafa bakarak ofise girdim..

Aradan çok geçmeden Emre Arolat grubu da teşrif ettiler. Beklediğimden çok daha genç bir ekipti. Bütün bir marina projesinin ekibi Emre Arolat başta olmak üzere, bir koordinatör, 6 yıllık (benim asıl projeci diye tanımladığım) mimar ve bir de çizimleri yapan 2 yıllık bir mimar dan oluşmaktaydı. Ekip küçük olunca sahaya çok iş düştü desem yeridir.

Neyse, yeni bir mimar olarak pisayadaki işlerine ve tarzına hayran olduğum, şantiye stajımı yine bir EAA projesi olan Zorlu Center da yapıp, hayranlığımı, gördüğüm eksiklere rağmen pekiştirdiğim ve projeci olacaksam olmak istediğim tek ofisin EAA olduğu düşünülürse; birebir *Bu da bizim mimarımız* diyerek tanıştırıldığımda yaşadığım heyecanı siz tahmin edin artık :)

Saha gezisinden sonra ofiste başlıca tasarım ve uygulamanın uyum sıkıntısı yaşadığı ya da uygulama kolaylığı açısından değiştirmeyi talep ettiğim tasarımlarla ilgili yaptığım çalışmaları sundum kendilerine. Plotter ın bozuk olduğu(zaten çogunlukla öyleydi) güne denk geldiği için 120 mlik binanın cephesine dair istediğim değişikliği anlatmak için bir dizi ölçekli A3 çıktısı alıp, sıralı olarak önlerine koydum. Birleştirmeye vakit bulamadığım için başta anlamsız parçalar halinde görünen kağıt yığınının ölçekli cephe çizimi olduğunu duyduklarında Emre bey ve koordinatörünün yaşadığı şaşkınlık, bana *hayatımda ilk defa bir şantiyede önüme ölçekli çıktı konuluyor, biz bunu ofiste bile başaramıyoruz* diye bir takdirle yansıdı :) proje müdürümüzün bak ne kadar şanslısın koskoca Emre Arolat tan böyle bir övgü almak herekese nasip olmaz cümlesi ile de kıpkırmızı olmama sebep olmuş oldu :)

Bu ilk tanışmanın ardından daha bir çok kez ekibin üyeleriyle farklı kombinasyonlar halinde toplantılar yaptık ve benim kaçıncı şantiyem olduğunu sorduklarında farkına vardığımız, beni çok daha tecrübeli sandıkları ama yeni mezun olduğumu, ilk deneyimim olduğunu öğrendiklerinde yaşadığım haklı gururu size anlatamam :)

Üzerinden bunca zaman geçmesine rağmen hala bu kadar heyecanla hatırladığım bu olaylar zinciri sanırım işin keyifli geçmesini sağlayan yapının temelleri sanırım kişisel anlamda...

Buarada günün başında yaşadığım şokun perde arkasından da kısaca bahsedeyim...
Projenin başından beri sıkıntı yaratan eski yapıların yerine yapılacak yeni yapıların başladığını görmek isteyen işveren için, projenin sorumlusu, cebindeki biner liralık yüzlük destelerinden operatöre göstermiş ve 24 saatte burayı tertemiz görürsem senindir demiş... Ben operatörün öğle yemeğini sandviç olarak 1sn bile işine ara vermeden yemesini garipsemiş ve uykusuz, ayrıca tuvalet ihtiyacı olmasın diye su bile içmeden çalışmasının sebebini merak ettiğimde, gerçeği öğrenmiştim..
Normalde tembelliğini maximum hissettiren operatörü bile motive eden müdürü hayranlıkla takdir etmiştim :)

eveet heyecanlı ve dolu dolu bir gündü 27.gün.. ve zamanında yazamamdan da anlaşılacağı üzere çılgın bir yoğunluğun başladığı dönemdi, hatırlamak hoş bir keyif..